ARTIK HİÇBİR ŞEY BENİ ŞAŞIRTMAZ DEDİKÇE…

YAYINLAMA:

Geçen hafta sonu uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımla buluştum. Sohbetin en tatlı yerinde bana yaşadığı bir olayı anlattı. Dinlerken kendi kendime dedim ki “Yok artık, daha fazlası olamaz… Yok ya, hiçbir şey beni şaşırtmaz.” Ama işte, hayat bir şekilde hep yeni bir level atlatıyor.

Arkadaşımın bir süredir devam eden bir ilişkisi var. Onun yanında işe sokup destek olduğu bir kız arkadaşı da var. Bu kız, arada benim kız arkadaşım ve onun sevgilisiyle iş çıkışları beraber vakit geçiriyor, üçü birlikte eğleniyorlar. Kız öyle biri ki… 

Sürekli namus, edep, ahlak cümleleriyle konuşuyor. Otursanız yanına, “Bu hayatta asla böyle bir şey yapmaz” dersiniz. O kadar düzgün bir imaj çiziyor.

Derken arkadaşım, erkek arkadaşının bazı davranışlarından şüpheleniyor. Sabahın erken saatinde, içi sıkılarak evinin yolunu tutuyor. Kapının zilini çalıyor ve açılan manzaraya bakıyor ki… İkisi birden, uykudan yeni uyanmış, suçüstü yakalanmış ve şok içinde! Arkadaşımın erkek arkadaşıyla yasak aşk yaşayan kişi, işte o namus türküleri çalan kız arkadaşı çıkıyor.

Ay yok artık ya!

Şaşırmıyoruz artık hiçbir şeye dedikçe yine de şaşırmayı becerebiliyoruz işte.

Bunu duyduğumda içimden şunu geçirdim okuyucularım, gerçekten kadının düşmanı yine kadın… 

Valla hiç kadının dostu kadındır gibi türküler çalmayın. Bize en büyük kötülüğü yine kendi hemcinslerimiz yapıyor.

Yani neden ya? Neden size iyilikle gelmiş birini yaralama derdindesiniz? Hadi el uzatanı geçiyorum da neden kendinize bunu yapıyorsunuz anlamakta güçlük çekiyorum. 

Erkekler değil, biz birbirimize düşmanlık yapıyoruz sevgili okuyucularım.

 Milletin sevgilisini, kocasını, nişanlısını ayartmak… Dost dediğimizin başarısına kinlenip kuyu kazmak… 

En büyük kötülüğü bazen en yakınımız yapıyor. Ve inanın bu satırları şuan üzülerek yazıyorum. Çünkü bu art niyetler yüzünden biz içimizdeki iyiliği, sıcak gülümsemelerimizi, samimi kucaklamalarımızı öldürüyoruz. Herkese sizin gibiler yüzünden şüpheyle yaklaşıyoruz. 

Her neyse… Bu haftayı sakin geçirmekti niyetim aslında.

Derken telefonum çaldı. Asla reddedemeyeceğim, her işimi erteleyip koşarak gittiğim ablam aradı. Yine zaman yaratıp buluştuk. Kahvelerimizi yudumlarken konu konuyu açtı, sohbet yine ilişkilerde düğümlendi…

Ablam dedi ki:

“Emine, bir tanıdığım bana diyor ki “her şeyi yaşadık ettik, zaman geçirdik, iyiydik de… Buna rağmen adam beni istemiyor, neden acaba?”

Ben de istemsizce sordum: “Ne kadar zamandır görüşüyorlarmış?”

“Bir ay bile olmadı” dedi.

İyi bari dedim içimden, bir günde üç sezonluk şeyler yaşayanlar var. En azından 30 güne öyle ya da böyle yaymayı başarmışlar.

Ama işin aslı şu yahu adam neden ciddi bir şey düşünsün? 

Önüne her şey bir tepside sunulmuş. Uğraşması yok, çabası yok, zahmeti yok. Erkeklerin artık uğraşma gibi bir derdi kalmadı. Sen adama değerini hissettirmeden her şeyi verirsen, neden peşinden koşsun ki? Onun için sen bir ihtimal değilsin, bir seçenek bile değilsin. Çünkü daha kolay olan hep bir köşede bekliyor zaten.

Eskiden sevdiği kadının elini tutabilmek için aylarca bekleyen adamlar varmış bir rivayete göre… Hatta yıllar geçermiş de o el tutma sahnesi kalbini yerinden çıkarırmış.

Vay be!

Heyecan dediğin oydu işte. Şimdi? Bir “merhaba” diyorsun, hikâye soluğu yatakta alıyor. Aşk da hızla yaşanıp hızla tüketilen bir şeye dönüştü.

Zaten evlilikler de düştü. Hadi bir şekilde evleniyorlar diyelim… İki kavga ediyorlar, hooop boşanma masası. Tahammül sıfır. Çünkü hayatın her alanında “kolaycı” olduk. Çabayı, sabrı, beklemeyi unuttuk.

Valla kahvemi yudumluyorum ama sahiden de her şeyin tükenişini izlemek beni huzursuz ederken kafamdan geçirmeden de duramıyordum. Ben bekârım tabii, beni her gören akrabam, tanıdığım “Evlilik yok mu?” sorusunu yapıştırıyor. 

Yok arkadaşlar… Adamlar evlilikten kaçıyor. Daha kolay çünkü… 

Şu an bir sorumluluk almadan yaşamak onlar için daha keyifli. Bugün Ayşe’yle, yarın Fatma’yla zaman geçirmek daha cazip geliyor. Kimse sadakatin peşinde değil. İstikrar hak getire…

Ama benim tercihim farklı. Yanlış bir insanla zaman kaybedeceğime, kaliteli bir yalnızlığı seçtim. Çünkü yanlış kişiyle geçirilen yıllar, seni kendinden bile uzaklaştırıyor. Yalnızlık ise en azından kendinle barışık kalmanı sağlıyor.

Elbette herkes böyle değil. Tesadüfen de olsa hayallerimdeki insanla denk gelmeyi ve o masallardaki gibi bir aşk yaşamayı hâlâ hayal ediyorum. Ama bir yandan da biliyorum ki hayatın gerçekleri masallardan çok daha ağır basıyor. İşte ben de o gerçekleri dinleyip dinleyip, hayallerimle yoğurup kaleme almaya devam ediyorum.

Peki sizce?

Hâlâ masallardaki gibi bir aşk mümkün mü, yoksa hepimiz fast food ilişkilerin içinde tükendiğimizi kabullenmeli miyiz?

Sevgilerimle..

 

Yorumlar
Z
Ziyaretçi 21 saat önce
Tebrik ederim günümüz ilişkileri hakkındaki yorumunuzu ve yazınızı çok beğendim. Tam anlamıyla ifade etmişsiniz aynı zamanda maalesef bu aldatma hikayeleri artık çığırından çıkmaya başladı belki bir ses olursunuz arkadaşının aşkını ayartmaya çalışan kadınlar biraz olsun utanırlar❗️
BEĞENME
0
CEVAPLA