İhanet 2 , Dost 0

Merhaba sevgili okurlarım,
Arkadaşlık… Sosyologların “sosyal sermaye” dediği, psikologların ise “bağlanma ihtiyacı” olarak tanımladığı o insani bağ… Özellikle gençlikte, hayatın yönünü tayin eden en önemli unsurlardan biridir. Bir dost, bazen aileden bile önce gelir. En zor gününde yanında olan kişi, çoğu zaman kardeşinden çok yakın bir arkadaştır.
Fakat günümüz gençleri bu dostlukları kurmakta ve sürdürmekte her zamankinden daha fazla zorlanıyor. Eskiden arkadaşlıklar okul bahçesinde, mahalle köşesinde ya da bir çay ocağında başlardı. Sohbet, göz göze olurdu; kahkahalar yüz yüze patlardı. Şimdi ise dostluklar bir “takip isteği” ile başlıyor, bir “görüldü” ile bitebiliyor. Hızlı kurulan bağlar, hızlı kopuyor. Dostluk, derinliğini kaybedip çabuk tüketilen bir sosyal ürüne dönüştü.
Bu zemin, ihaneti daha görünür hâle getirdi. Bir zamanlar dostuna kırıldığında mektup yazardın, şimdi ekran görüntüsünü alıp seni üçüncü kişilere anlatıyorlar. Eskiden dedikoduyu komşu teyze taşırdı; şimdi telefonun bildirim sesi, “en yakın arkadaşının” sırlarını çoktan ifşa ettiğinin habercisi. Ve en acıklısı, ihanet artık sadece “arkandan konuşmak” değil, “önünden gülerken arkandan konuşmak” şeklinde, daha gelişmiş bir versiyona evrilmiş durumda.
Geçenlerde başıma gelen olay, bu konuda adeta tez niteliğinde. Arkadaşımın babası vefat etti. Yanındaydım. Ağladı, sustu, anlattı… Bazen sadece durdum, o anlattı. Kısacası, kendimi “dost” kategorisinde üst sıralara yazdırdım. Ama meğer kategori yanlışmış. Ben “Dost” diye oynuyormuşum, o “Dedikodu Ligi”nde şampiyonluk peşindeymiş.
O zor günlerin ardından, bir öğrendim ki… Kendisine güvenip sevgilime anlattığım şeyler, sevgilime bizzat ondan gitmiş. Yani dostum, bir anlamda postacılık yapmış. Ama bu postacılık “kargo takibi” olan cinsten değil, “güven takibi” olan cinsten. Ve sonuç: teslimat başarısız.
Şimdi bazı okurlar diyecek ki, “Ama o da zor durumdaydı, kafası karışmış olabilir.” Olabilir, tabii ki. Ama dostluk dediğin, kafan karışıkken bile ağzını kapalı tutma sanatıdır. Yoksa hepimiz stresli zamanlarımızda birbirimizin sırlarını açık artırmaya çıkarırız.
Araştırmalar, gençlerde güven duygusunun giderek azaldığını gösteriyor. Bunun sonucu olarak, gerçek dostluk kurmak yerine “networking” yapmayı tercih eden bir gençlik ortaya çıkıyor. Yani arkadaşlık, duygusal bağdan çok fayda odaklı bir ilişkiye evrilmiş durumda. Yanında kahkaha atan biri, eğer sana staj ayarlayabiliyorsa “dost” kategorisine giriyor; ayarlayamıyorsa “mesafeli tanıdık” sınıfına düşüyor.
Ama işte burası önemli: Gerçek dostluk hâlâ var. Sadece artık çok daha nadir… Adeta antika bir eşya gibi. Bulduğunda kıymetini bilmek, korumak, onarmak gerekiyor. Çünkü dijital çağda asıl mesele, arkadaş edinmek değil; bıçağı tutan elin, sana kahve ısmarlayan el olup olmadığını anlayabilmek.
O yüzden bu köşe yazısını okuyan herkese küçük bir tavsiye: Arkadaşlarınızı seçerken, “Yanımda mı?” sorusundan önce “Yanımdayken kimlere çalışıyor?” sorusunu sorun. Yoksa siz de benim gibi, güveninizi kargo şirketine teslim etmiş gibi hissedersiniz… Üstelik kapıya teslim değil, komşuya teslim.
Gençlikte dostluk sınavı tek seferlik değildir; her gün yapılır. Bazı insanlar o sınavdan tam not alır, bazıları ise kâğıdın başına adını bile yazmaz. Ve hayat sana şunu öğretir: Herkes seninle omuz omuza yürür ama herkes sırtındaki yükü taşımaz. Herkes gülümser ama herkes tebessümünde samimiyet taşımaz.
Son olarak, şunu bilmekte fayda var: Bazen bir ihanet, yeni ve daha güçlü dostlukların kapısını aralar. Sırtındaki bıçak yarası, sana hem kiminle yürümemen gerektiğini öğretir hem de kiminle koşman gerektiğini. Çünkü gerçek dost, seni en çok düştüğünde belli eder. Ve bazen, hayatın en güzel sürprizi, o dostun sessizce yanına gelip “Hadi kalk, burası sana göre değil” demesidir.
Gençliğin en büyük sınavı, doğru insanları hayatına alabilmektir. Çünkü herkes “ben varım” der, ama herkes gerçekten orada değildir. Kimisi sadece kalabalık yapar, kimisi ise sessizce senin yanında durur. Ve yıllar geçtikçe, gerçek dostların sayısı parmak sayını geçmese bile, onların değeri seni hayata bağlamaya yeter.
Unutmayın: Herkesle fotoğraf çekilebilirsiniz ama herkesle hatıra biriktiremezsiniz. Herkesle kahkaha atabilirsiniz ama herkesle sır paylaşamazsınız. Herkes sizi tebrik edebilir ama herkes sizinle aynı yükü omuzlayamaz. Ve bazen, sırtınızdaki bıçak izi, elinizi tutan kişiden daha net hatırlanır. Ama işin güzeli, o iz sizi güçlendirir. Çünkü ihanetin karanlığından sonra dostluğun ışığı daha parlak görünür.
Haftaya, dostla içilen kahvenin kırk yıl hatırının neden artık kırk saniyeye düştüğünü konuşuruz. Şimdilik sırlarınızı sıkı tutun, haftaya görüşmek üzere.