Gençlik Çalışıyor, Turizm Kazanıyor, Sistem Susuyor

YAYINLAMA:

Merhaba sevgili okurlarım, 

Turizm sektörü bu yaz da rekorlarla konuşuluyor: Oteller dolmuş, plajlarda havlu savaşları yaşanıyormuş, restoranlar rezervasyonsuz müşteri kabul etmiyormuş.

Peki, bu tabloda gençler nerede?

Çoğunlukla mutfakta. Çünkü o kalabalığın içinde tatil yapan değil, çalışmak zorunda olan taraf onlar.

Yaz mevsimi geldi mi herkesin ağzında aynı cümle: “Tatil planı yaptınız mı?”

Yaptık elbette. Plan harika. Sabah 7’de kalkıp işe gitmek, öğle arasında marketten ucuz ne bulursak kapmak, akşam eve dönünce de “tatil fotolarına” bakarak kendimizi avutmak.Bizim tatilimiz, başkalarının story’sinde.

Yaz ayları, ekonomi literatüründe “sezonluk istihdam artışı” olarak geçiyor. Gençlik literatüründe ise “hayallerin gözleme tezgâhına sıkıştırıldığı dönem.”

Güya turizm ülkesi Türkiye'de gençlik, turizmin sadece mutfağında pişiyor; güneşi ise sadece yoldan geçerken hissediyor.

Akademik olarak bakarsak:

Bu bir sosyoekonomik eşitsizliktir.

Bu, gençlerin sosyalleşme, dinlenme ve kültürel gelişim haklarının sistematik olarak ellerinden alınmasıdır.

Ama bu ülkede “dinlenmek isteyen gencin” karşısına çıkan ilk şey, bir üst komşunun “çalış da bir işe yara” bakışıdır.

Bir tarafta “erken rezervasyon yaptıran” kesim; diğer tarafta “erken kalkıp minibüs yakalama” yarışına giren gençlik.

Bir arkadaşım yazın tatile gitmek için plan yapmıştı.

Güzeldi de...

Planın ilk adımı “bir işe girdi, ikinci adımı ise her ay maaştan 1000 TL kenara ayırmaktı. 

Sonuç?

Altı ay sonunda kenarda 6000 TL, en ucuz pansiyon gecelik 2000 TL.

Tatile çıkamadı ama Excel tablosunda harika birikim yaptı.

Tatili dijital ortamda yaşadı. Wallpaper’ı Bodrum’du, kahvesi Migros 3’lü setten.

Sabahları “iyi tatiller” mesajları alıyordu, ama o mesajı atan kişi de call center’da çalışıyordu.

Bir zamanlar yaz tatili neydi? Kitap okumak, bisiklete binmek, sahile gitmek…

Şimdi?

Yaz tatilinin ilk günü CV hazırlanır, ikinci günü çıktısı alınır, üçüncü gün “abi eleman lazım mı?” turuna çıkılır.

Ve sonrasında üç aylık tam zamanlı kayıt dışı turizm emeği.

Dondurma yemeye niyetlenirsin, kendini külah doldururken bulursun.

Güneşe uzanırsın hayalinde, gerçekte tost presini silerken terlersin.

Akademik tabirle:

Bu durum, gençlerin kişisel gelişim, dinlenme ve sosyal hayat haklarının sistematik ihlalidir.

Sokak tabiriyle:

Gençlik olarak yatacak yerimiz yok. Otel de vermez zaten, çok pahalı.

Gençler tatile neden gidemez?

Çünkü ekonomi.

Çünkü kiralar.

Çünkü KYK borcu.

Çünkü geçim sıkıntısı.

Çünkü “boş durma bir işe gir de elin ayağın alışsın” baskısı.

Çünkü bu sistem gençliği sadece üretici bir nesne olarak görüyor. Tüketmeye bile hakkı yok.

Tatile gitmek artık “lüks” değil, “ahlaki bir suç” gibi algılanıyor.

Tatil yapan gence “sen daha ne yaptın ki, dinleniyorsun” bakışı atılıyor.

Biz o yüzden plajda değiliz. Gözümüz güneşte ama elimiz bulaşıkta.

Yani yaz geldi de geçiyor,

Güneş her yeri kavuruyor ama

Biz hâlâ gölgede çalışıyoruz.

Denize biz değil, hayallerimiz girebiliyor, havluyu yere değil, hayata seriyoruz. 

Tatil?

İşte o çok uzakta bir ülke,

Pasaportumuz yok,Vize soran da yok ama vizyon da verilmiyor.

Balayına çıkamadık,

Ama “bal” gibi çalıştık,

“Alay” gibi dalga geçtiler halimizle,

Yine de pes etmedik.

Çünkü biz bu ülkenin gençleriyiz,

Tatil köylerine uzak,Sisteme fazla yakınız.

Ve her yaz kendimizi değil,

Başkalarının hayallerini taşırız valiz gibi.

Ama bir gün,

O bavullar gerçekten bizim için kapanacak. Bilet tek yön olacak. 

Zorunluluktan değil,özgürlükten.

Ve o gün geldiğinde sadece sahile değil, Kendimize de varacağız.

Belki şezlongda buluşamadık ama haftaya yeni bir yazıyla buluşmak üzere.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *