Final Haftası mı? Sistem Hatası mı ?

YAYINLAMA:

Merhaba sevgili okurlarım, 
Mayıs ayı… Kimileri için çiçeklerin açtığı, kimileri için sınavların patladığı o efsanevi dönem. Üniversitelerde kampüsler ikiye bölünmüş durumda: Bir yanda final sınavlarına yetişmeye çalışan göz altı morluklarıyla hayata tutunanlar, diğer yanda kepini havaya fırlatıp “bu iş bitti” sananlar. Oysa hepimiz biliyoruz ki: Bitmedi, daha yeni başlıyor!

Finale hazırlananlar cephesinde işler karışık. Bir hafta boyunca kahveyle beslenen, sabahlara kadar “ders çalışıyormuş gibi yapan” bu kutsal ekip, hâlâ "Hoca slayttan mı sorar, yoksa gönlünden mi?" bilmecesini çözemedi. Whatsapp grupları 7/24 açık, ama hâlâ kimse hangi konunun sınavda çıkacağını bilmiyor. Ders notları değil, umutlar kopyalanıyor bu dönemde. Kantinlerde “bugün de çalışamadım ama yarın kesin başlıyorum” cümlesi slogan hâline geldi. Tüm motivasyon, sınav sabahı bir arkadaşın attığı “hoca geçen dönem aynısını sormuş” mesajına bağlı.

Öte yandan mezuniyet alanında hayat çok başka. Cübbesini ters giyip poz veren, kepini havaya atarken suratına çarpan ve sahnede ayağı takılıp düşenlerle dolu bir şölen var. Arka fonda klasik: “Annem babam çok yaşa!” bağırışları, ama zihinlerde tek soru: “E peki şimdi ne olacak?” Mezuniyet sonrası ilk iş ilanı arayan genç, en az üç yıl tecrübe isteyen "junior" pozisyonları görünce KPSS kitaplarını raflardan indirmeye başlıyor. Kep atmanın serbest düşüş kısmı diplomanın kaderini simgeliyor olabilir, emin değiliz.

İşte tam burada devreye eğitim sistemimiz giriyor. Sistem dediğime bakmayın, biraz Yılmaz Güney filmi gibi: Ne tam dram, ne tam komedi. Bazen “absürd komedi” türüne bile göz kırpıyor. Yıllarca sınavdan sınava koşan gençlik, mezun olduğunda yine bir sınavın ortasında buluyor kendini: Hayat Sınavı. Bu sınavda ne optik form var, ne dört şık. Tek doğru cevap: Torpil mi, CV mi?

Eğitim sistemi hâlâ ezberci, hâlâ not odaklı. Oysa çocuklar artık bilgiye değil, yönlendirmeye, ilhama ve yaratıcılığa aç. Finalde 100 alıp hayatta sınıfta kalan çok; ama bir projeyle dünyayı değiştiren gencin adı bile okunmuyor törenlerde. Bilim fuarına 3 kişi giderken, mezuniyet selfilerine 300 beğeni geliyor. E haliyle genç de diyor ki: "Ben niye bilim yapayım?"

Bu nesil; sabaha kadar sınava çalışıp, sabah “bu sınav ne zamandı ya?” diyebilen türünün tek örneği. Bir yandan sınav sorusu çözüyor, bir yandan  "çok verimli bir dönem geçirdik" postu atıyor. Kısaca hem ağlıyor, hem içerik üretiyor.

Bizim görevimiz mi? Basit. Onlara artık “kaç ortalaman var?” diye sormayı bırakıp, “mutluluğun kaç kredi?” diye sormak. Çünkü hayatta en düşük notu alan şey şu sıralar: mutluluk.

O yüzden kep atanlara konfeti, finallere girenlere vitamin takviyesi, şimdiden büte çalışanlara da bir Fatiha...

O yüzden gelin, sadece kep atanları değil, sınava girenleri de, düşenleri de, yeniden başlayanları da alkışlayalım.
Ve eğitim sistemine son bir söz söyleyelim:
“Format atamıyorsak, en azından güncelleme yapalım. Yoksa bu gençlik bir gün sistemi komple silip baştan yazar.”
Bu gençlik seni ne zaman güncellemeye kalksa, sen “şu an yeniden başlatılıyor” deyip çöküyorsun. Hadi bir kendine gel… Yoksa çocuklar yakında seni Ctrl+Z ile değil, doğrudan Alt+F4 ile kapatacak!
Haftaya henüz delete tuşuna basılmadıysa görüşmek üzere.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *