Yumuşak İçim Ekonomi

Merhaba canım okurlarım,
Geçen gün emlak sitesinde 1+0 daireye rastladım: 'Mutfağı sol cebinizde, banyosu sağ cebinizde' diye tanıtıyorlardı. E tabii, fiyatı da evin boyutuyla ters orantılı!
Bir zamanlar 'başımı sokacak bir çatı' deyimi mecazdı... Şimdi ise hepimizin en büyük hayali! Bu hafta biraz cüzdanlarımızın inceldiği, kira ilanlarının moral bozduğu o gerçeklerle yüzleşelim istiyorum..
Eskiden büyüklerimiz "gençlik ne güzel şey" derlerdi ya. Haklılar galiba... Çünkü o zamanlar gençler dışarı çıktığında cüzdanında üç kuruşla bir gün geçirebiliyordu. Şimdi? Şimdi gençlerin cebinde üç kuruş yok, üç kuruşu görmek için teleskop kiralamaları gerekiyor.
Şaka bir yana, genç olmak 2025 yılında tam bir ekonomik mucizeye dönüştü. Bir kahve içmek için bile kredi kartı limitini düşünüyorsun. "Bir filtre kahve alayım" diyorsun, kasa fişi geliyor: "Küçük boy filtre kahve - 85 TL". Yanında bir de iç çekiş ücretsiz, promosyon!
Üstelik kahveyi aldın diyelim, oturacak yer arıyorsun. Kafede oturmanın süresi var artık. "Bir kahve = 45 dakika" gibi bir denklem. 46. dakikada garson yavaşça masanın üstünü silmeye başlıyor, mesajı alıyorsun: "Hadi artık canım, başka müşteri var."
Şimdi geçelim işin en acıklı ama en gerçek kısmına: barınmak.
Eskiden öğrenci evleri olurdu; üç arkadaş birleşir, bir ev tutar, bir köşeye de iki çekyat atar, mutlu mesut yaşarlardı. Şimdi? Üç arkadaş bir araya gelse anca bir dairenin kapı kolunu kiralayabiliyorlar. Evin kendisine zaten bütçe yetmiyor.
Bir oda kiralamak desen, odanın metrekaresinden şüphe ediyorsun. "Bu oda mı, dolap içi mi?" diye soruyorsun kendi kendine. Ev sahibine bir bakıyorsun, diyor ki: "Kızım/oğlum bu oda çok geniş, geçen seneye kadar iki kişi kalıyordu!" İyi de amca, bu odada iki kişi kalırsa oksijen tüpü de lazım.
Aidatlar desen ayrı bir dava. Ev buldun diyelim, kira 15.000 TL, aidat 3.000 TL, internet faturası, doğalgaz, elektrik derken... Öğrenci kendine değil, faturalarına çalışıyor. Ay sonunda elinde sadece bankadan gelen SMS'ler kalıyor: "Bakiyen yetersizdir."
Peki çalışmak kolay mı? İş ilanları derya deniz. Ama "25 yaşında, 20 yıl deneyimli, 5 program bilen, mesaiyi sevip maaş beklentisi olmayan" adam arıyorlar. Ee o zaman gençler de mecburen "Freelance ne iş yapabilirim?", "Günlük kiralık scooter sürebilir miyim?" gibi yaratıcı arayışlara giriyor.
Market alışverişi ise başlı başına bir sosyal deney. Etiket okuma olimpiyatları gibi. "Bu makarna niye bu kadar pahalı? İçinde gizli hazine mi var?" diye düşünmeden edemiyorsun. O yüzden gençler artık markette alışveriş yapmıyor, sadece ürünlere bakıp hayallere dalıyor.
Ama bütün bu tabloya rağmen gençler yılmıyor. Çünkü umut var, dayanışma var. Birinin evinden çıkan koltuk öbürünün evine taşınıyor. İkinci el siteleri dolup taşıyor; "Üniversite mezunu koltuk, az kullanılmış" ilanları gırla.
Yeri geliyor, üç arkadaş bir odada kalıyor, yere yatak seriyorlar ama kahkahalar eksik olmuyor. Yeri geliyor, “bu ay dışarı çıkmayalım da evde makarna partisi yapalım” diyorlar. Yani ekonomik kriz var, evet; ama yaratıcılıkta kriz yok.
Şimdi soruyorum:
Bir kahve parasına dünya turu hayal eden,
Bir odada beş kişi yaşayıp hayata kahkaha atan,
Markette alışveriş yapamayıp etiketlere şiir yazan bu gençlerden kim korkmaz?
Ve unutmayın:
Belki cebimizde para yok, ama hayallerimiz döviz kurundan bağımsız!
Bugün makarna yiyoruz, yarın belki makarnalı sos bile alabilecek günler göreceğiz.
Şimdilik kahve hayallerimizi termosla taşır, kirayı dua ile öderiz... Ama pes etmek yok!
Zaten parayla mutluluk olmuyormuş. (Mutluluk olmasa da kirayı ödeyebiliyordu gerçi ama orası ayrı mesele.)
Biz yine de kahkahamızı atar, filtre kahve yerine musluk suyuna buz atıp "soğuk brew" yaparız. Kriz varsa, mizah da var!