Soruşturmanın Asıl Sorusunu Kim Soracak?

YAYINLAMA:

 

Eskişehir’de sağlık alanına yönelik operasyonlar bir haftayı aşkın süredir sürüyor. Onlarca doktor gözaltına alındı, bazıları tutuklandı, bazıları adli kontrolle serbest bırakıldı, bazıları da hiçbir yaptırım uygulanmadan işlemlerinin ardından salıverildi. Rakamlar, savcılık tarafından yapılan açıklamada netleşti:
33 şüpheli, bunların içinde 10 hekim, 3 hastane çalışanı, 20 sivil ve özellikle dikkat çeken 14 cezaevi hükümlüsü…

Ancak bu soruşturmanın en kritik noktası, gözaltı listelerindeki sayı değil. Asıl cevaplanması gereken soru şu:
Bu mekanizmayı kim kurdu, kim yönetti?

Çünkü ortada sıradan bir “rüşvet — usulsüz yatış” dosyası değil, hastanenin en kritik birimlerine kadar sızmış, pek çok aktörün parçası olduğu bir düzen var. İddiaya göre bazı doktorlar, hastane yöneticileri, başhekim yardımcıları ve hatta sekreterlik dâhil birçok kademedeki isim bu ağın içinde yer almış olabilir. Burada suçun şahsiliğinden kuşku yok; ancak bu kadar geniş bir yapının kendi kendine oluştuğunu söylemek de gerçekçi değil.

Mahkûmlar gerçekten bu doktorları tanıyor olabilir mi?

Soruşturma dosyasındaki mahkûmların “sıradan mahkûmlar” olmadığı yönünde ciddi iddialar var. Hatta bazı isimlerin cezaevi içinde ve dışında belirli organizasyonlarla hareket ettiğine dair söylentiler uzun süredir dillendiriliyor.

Hal böyleyken en temel soru kendiliğinden ortaya çıkıyor:
Bir mahkûm, şehir hastanesinde hangi doktora nasıl ulaşır? Kime nasıl yönlendirilir? Bu irtibatı kim sağlar?

İddiaya göre, bazı isimlerin bu süreçte aktif bir rol oynadığı konuşuluyor. Doktorları yönlendiren, yatışı organize eden, bağlantıları kuran bir “üst mekanizma” olduğu düşüncesi kamuoyunda giderek güçleniyor.

Elbette bu tür iddialar somut delille konuşulmalı; ancak savcılık açıklamasındaki tablo, zincirin sadece alt halkalarının ortaya çıkarıldığını düşündürüyor.

Doktor maaşları 200 bin lira; gerçekten bu risk göze alınır mı?

Bugün devlet hastanesinde görev yapan bir hekimin ortalama aylık gelirinin 150–200 bin TL bandında olduğu herkes tarafından biliniyor. Dolayısıyla şu soru kaçınılmaz:
Bu kadar yüksek gelir alan bir doktor, neden kendini böyle bir riskin içine atsın?

Bu sorunun yanıtı, doğrudan doktorlarda değil, sistemin en tepesinde aranmalıdır. Çünkü para trafiği, yönlendirme ağı, yatış organizasyonu ve bürokratik kolaylaştırma ancak yukarıdan aşağıya kurulan bir yapıyla yürüyebilir.

Gizlilik kararı kamuoyunu aydınlatmaya engel olmamalı

Dosyaya gizlilik kararı verilmiş olabilir; bu, soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi için standart bir prosedürdür. Fakat bu karar, kamuoyunun tamamen karanlıkta bırakılması anlamına gelmemeli. Çünkü mesele bireysel bir suistimal değil; kamusal sağlık düzeninin güvenilirliği söz konusu.

Halkın bilmesi gereken şu:
   Bu operasyonda yer alan mahkûmlar kimdir?
   Bu mahkûmlar kimin üzerinden doktorlara ulaşmıştır?
   Hastane içindeki hangi idari kadrolar sisteme göz yummuştur?
   Bu olay tek hastaneye mi özgüdür, yoksa daha büyük bir yapının Eskişehir ayağı mıdır?

Bu soruların yanıtı verilmeden, tutuklanan veya serbest bırakılan doktor sayılarına odaklanmak yalnızca fotoğrafın görünen kısmını konuşmak olur.

Savcıların ve Bakanlığın açıklaması gecikmemeli

Savcılığın yaptığı bilgilendirme metni önemliydi; ancak yetmez. Çünkü toplumda çok daha derin bir kuşku var. Sağlık Bakanlığı’nın da bu operasyonun sadece alt düzeydeki personelle sınırlı olmadığını, yapının tüm yönleriyle soruşturulduğunu net biçimde ifade etmesi gerekiyor.

Aksi halde şu algı güçlenecek:
“Doktorlar günah keçisi ilan ediliyor, üst yapıya dokunulmuyor.”

Toplum bu algıyla yaşamamalı.

Bu operasyon daha başlangıç mı?

Eskişehir’deki hareketlilik, Türkiye’nin başka şehirlerinde yürütülen benzer dosyalarla örtüşüyor. Dolayısıyla pek çok kişi bu operasyonun ikinci, üçüncü dalgalarının geleceğini düşünüyor. Bu beklentinin nedeni ise basit:
Ortaya çıkan tablo, tekil kişilerle açıklanamayacak kadar büyük.

Sonuç olarak; Eskişehir günlerdir tedirgin, sağlık çalışanları huzursuz, kamuoyu ise cevap bekliyor. Bu sorular cevaplanmadığı sürece her yeni gözaltı, her yeni tutuklama yalnızca görüntüyü büyütür fakat gerçeği aydınlatmaz.

Bu yüzden tekrar sorulmalı:
Bu ağın tepesinde kim var?
Bu düzeni kim kurdu, kim yönetti?
Kimler korudu?

Soruşturmayı yürütenlerin bu soruları yanıtlamadan dosyayı kapatması mümkün değil. Çünkü bu sadece hukuki bir süreç değil; kamu güveninin yeniden inşa edilmesi meselesi.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *