Milli Yas ilan Etmek için Neyi Bekliyoruz ?
Dün yirmi askerimiz…
Yirmi evladımız…
Yirmi hayat, aynı anda karardı gökyüzünde.
Bir kargo uçağı düştü. İçinde bizim çocuklarımız vardı.
Adını bile bilmediğimiz, yüzünü hiç görmediğimiz ama
her biri bu toprağın onurunu omuzlamış yirmi can.
Ve hâlâ…
Bu ülkede millî yas ilan edilmedi.
Bir ülke düşünün…
Toprağına düşen evladına ağlarken bile resmî sessizlik içinde.
Oysa “Millî yas” bir prosedür değildir.
Bir günün değil, bir duygunun adıdır.
Bir milletin ortak kalp atışıdır.
Bir bayrağın yarıya inmesi, o bayrağı taşıyan milyonların yüreğinin yarıya inmesidir.
Milli Yas'ın tanımını mı yanlış biliyorum diye tekrar kontrol etmek zorunda kaldım.
“Millî yas, bir ulusun yaşadığı acı olaylar, kayıplar veya felaketler karşısında duyduğu derin üzüntüyü ve saygıyı ifade etmek amacıyla ilan edilir.”
Bugün o tanımın tam ortasındayız.
Bir facia, bir kaza, bir kayıp…
Ama bir türlü ilan edilmeyen bir yas.
Peki neden?
Televizyonlarda hâlâ müzik çalıyor,
sosyal medyada hâlâ dans videoları dönüyor,
sahne ışıkları yanıyor…
Ama bir tek şey eksik: saygı.
Bu çocuklar bir futbol maçı değildi,
bir konser değildi,
bir tatil günü değildi.
Onlar, bu ülkenin sessiz kahramanlarıydı.
Ve bugün, bu ülkenin sessizliği onlara ihanet ediyor.
Bayraklarımız yarıya inmeli, çünkü o bayrağın anlamı sadece bağımsızlık değil;
aynı zamanda hatırlamaktır.
Hatırlamak, bir milleti diri tutar.
Unutmak ise, vicdanı öldürür.
Devletin yas ilan etmesi, sadece bir formalite değil
bir milletten özür dileme, bir halktan ricadır:
“Birlikte ağlayalım. Çünkü bu acı hepimizin.”
Bugün millî yas yoksa,
en azından vicdanımızda olsun.
Evimizde, iş yerimizde, kalbimizde olsun.
Çünkü biz bu ülkenin evlatlarını sessizce toprağa gömüp
hiçbir şey olmamış gibi davranamayız.
Bir millet, evlatlarına ağlamayı unutursa,
yarın kimse o bayrak için ölmeyi hatırlamaz.
Bugün bayrağımız yarıya inmedi belki…
Ama bizim yüreğimiz indi.