Görülmeyenle Karşılaşmak: Hafıza, Turizm ve Efsane

Kültür turizmi denince akla genellikle hanlar, hamamlar, müzeler, açık hava heykelleri gelir. Ama bu listeye dahil edemediğimiz, haritaya işleyemediğimiz bir şey daha vardır;anlatılar. Çünkü bazı yerler sadece yapı özelliklerini değil aynı zamanda hikâyelerini de taşır. Ve bazı hikâyeler, bir kenti sıradan olmaktan çıkarıp hafızaya dönüştürür. Bu yerlerden biri de Eskişehir’in hafızasında yer eden ve cinli olarak anılan hamam efsanesidir.
Bir sabah vakti, fırıncı olduğu bilinen bir adam, her zamanki gibi hamama gitmek için yola koyulur. Fırına vardığında, ayakkabılarını ve eşyalarını dolaba koyar. Peştamal isteyeceği adama yaklaşırken, dehşetle adamın ayaklarının ters olduğunu fark eder. Korku dolu bir kalple hemen yukarıdaki girişte onu karşılayan diğer adama koşar ve gördüklerini anlatır. O sırada masadan kalkıp gelen adam, ters olan ayaklarını göstererek “Böyle mi?” diye sorar.
Fırıncı, korkudan ne yapacağını bilemez hale gelir ve çıplak bir halde koşarak oradan uzaklaşır. Kendi dehşeti içinde, karşılaştığı herkese gördüklerini anlatmaya başlar. Fakat kimse ona inanmaz, herkes onun aklını yitirdiğini düşünür. Ancak fırıncı, ısrarla yalan söylemediğini, yaşadıklarının gerçek olduğunu iddia eder.
Üstelik, eşyalarını bıraktığı dolabın numarasını bile söyler ve insanlara gerçeği göstermek için onları hamama gitmeye ikna eder. Bir süre sonra, merakla toplanan insanlarla birlikte hamamın girişine varırlar. Fakat onları şaşırtan şey, hamamın kapısının kilitli oluşudur; kapı sanki uzun zamandır açılmamış gibidir.
Hamamın sahibi çağrılır ve o da kapıları bir gece önce kilitlediğini, sabah hiç açmadığını doğrular. Kapılar açıldığında ise herkes, fırıncının söylediği dolabın içinde, onun eşyalarını bulur. Bu inanılmaz manzara karşısında, fırıncı gerçekleri anlatmış olsa da aklını kaybetmiş olarak görülür. Sonunda, yaşadığı bu tuhaf olayın etkisiyle akıl hastanesine yatırılır.
Bu olay, çevredeki insanlar arasında dilden dile dolaşır, her anlatıldığında biraz daha efsanevi bir hale gelir ve fırıncı, gördüklerinin gerçekliğine inandığı halde, kaybolan aklıyla bir efsane kahramanı gibi hatırlanır.
Kültür ve turizmi buluşturmanın yolu, yalnızca görüneni değil; inanılanı da anlamaktan geçer. Çünkü insanlar sadece görmeye değil, hissetmeye, ürpermeye, merak etmeye de gelir. Ve tam da bu noktada kültür turizminin şu başarısına dikkat çekmek gerekir:
“Tarih kitaplarına girmeyen her anlatı, halkın belleğinde sessizce yaşar. Ve kültür turizmi bu belleği koruma altına alır.”