Eskişehir Durum Reklamı
DOLAR 34.53 ₺
EURO 36.51 ₺
G.ALTIN 2,955.00 ₺
Ç.ALTIN 5,028.69 ₺
ATA 20,791.38 ₺
BİLEZİK 2,804.99 ₺

Tuğçe Demir

Tuğçe Demir

TÜRKİYE'DE KADIN: HEMCİNSİNİN İHANETİ

Yayınlama: 11 Ekim 2024 Cuma 23:32 Okunma: 69

 

Toplumsal cinsiyet kalıp yargıları gereği kadına “bakım veren”, erkeğe ise “evin geçimini sağlayan” rolü verilmiştir. Dünyaya gelen her bireyin fiziksel ve bilişsel gelişimi, bulunduğu aile içerisinde annesi tarafından şekillendirildiği herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Toplumu kadının yetiştirdiğini biliriz; “mutlu kadın, mutlu toplum” der, özlü sözler biriktiririz. Fakat ülke olarak, mutlu ve başarı öyküsü yazmış kadın haberlerinden çok, sevgilisi, eski eşi, babası tarafından öldürülen kadınların cinayet haberlerine artık alışmış haldeyiz. Bu alışmışlığın getirdiği duyarsızlığa, erkeklerin yanı sıra kadınların gösterdiği kabul ve rıza davranışı da katkı sağlamaktadır.

İnsanlığın varoluş sürecinden itibaren, kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olma arayışı (feminizm) bile hak aramanın doğallığını yitirmesi için “erkek düşmanlığı” olarak nitelendirilmiş, eşit haklara sahip olmak isteyen kadınlar bu etiketle ötekileştirilmiştir. Erkeklerle aynı haklara sahip olma arayışının, kadınların erkeklere düşman olmakla bir tutulmasına kadınlar da rıza göstermektedir. Bu rıza ile birlikte kadınlar bulundukları yapıyı sorgulamak yerine erkek egemen ideolojinin etkisi altında kalır ve hatta bu yapının sürdürücüsü haline gelirler. Bu da Gramsci’nin hegemonya kavramında bahsettiği “rıza üretimi” sürecine denk düşer; insanlar, çıkarlarına zarar veren bir yapıyı kendi iradeleriyle kabul ederler.

-Kadın hak etmiş.

-Erkeği çıldırtacak hareketler yaparsan, sonuçlarına katlanırsın!

-Öldürmüş ama bir sor, “neden” diye.

Kadınların ileri sürdüğü bu gibi gerekçelerle, kadının öldürülmesi ya da şiddete maruz kalmasının hak edilir bir durum olduğu örtük bir biçimde benimsenmektedir. Kadınların verdiği bu kültürel savaşta, öldürülen, şiddet gördüğü halde yalnızca kefenle girebileceği baba evine dönemeyen, bekarken babasının; evlenince kocasının namusu bilinen, boşanınca namussuz ilan edilen her kadının sesi olmak, her kadın için bir görev olduğu kabul edilmelidir.

Bilinmelidir ki, size dokunmadan bin yıl yaşayan yılan, zehrini biriktirmiş; toplum tarafından rıza kazanmış olacaktır. Alışmamak, duyarlı kalmak, rahatsız olmak adına farkındalık gözetmek insanı olduğu yerden ileriye taşıyacak başat adımlardan biridir.

Bugünün kız çocuklarına duyulacak hassasiyetin, özel bir güne sığdırılması yerine, onların gelecek nesilde eşleri tarafından öldürülmemesi için gerekli yasa ve uygulamaların peşinde, kadın ve çocukların yükselen sesinde olmak zorundayız.