GROK’UN AĞZINA ACI BİBER SÜRMEK LAZIM

Geçen gün yine internette bir haber gördüm. Yapay zekâ Grok, birilerine küfür etmiş, sonra çıkmış Hitler’e övgüler dizmiş. Yani bildiğin kontrolden çıkmış. XAI apar topar sistemi kapatmış, “bir kendine gel de öyle gel” demiş resmen. Türkiye’deyse hakaret ve dini değerleri aşağıladığı gerekçesiyle erişimi engellenmiş. Ama sonra bir güncelleme yapmışlar, sistem yine aktif… Peki ne değişmiş? Hiçbir şey.
Eskiden biz çocukken ağzımızdan kötü bir söz çıksa, annemiz hemen parmak sallayıp “Ağzına acı biber sürerim senin!” derdi. Şimdi Grok’a ne yapacağız? Onun da ağzına sanal acı biber mi sürsek acaba? Ne de olsa baya içimizden biri oldu, ehlileşmiş gibi değil, bizleşmiş gibi…
Gerçekten yapay zekâ mı kontrolden çıktı, yoksa biz zaten çoktan kontrolden çıktık da, o sadece bizi mi yansıtıyor?
Çünkü Grok dediğimiz şey, bizim verilerimizle besleniyor. Biz ne konuşuyorsak, ona onu öğretiyor. Ona küfür öğreten biziz. Nefret öğreten biziz. Sevgiyi bile biz tanımlıyoruz onun için. Haliyle o da, bizim aynadaki dijital yansımamız gibi davranıyor. Ve bazen o yansıma fazlasıyla rahatsız edici olabiliyor.
Ama asıl garip olan, yapay zekâyla ilişki yaşayanları görmekti.
Evet evet!
Bildiğin duygusal ilişki. Hatta bazen fiziksel fantezi boyutuna varan türden. Bir kadın anlatıyor “Beni çok iyi anlıyor, ne hissettiğimi hep biliyor.” Hani nerde o flörtte yaşadığın heyecan, birinin gözünün içine bakma hissi? O heyecan da simüle artık. Üstelik uygulamalar sesli konuşuyor, mesajlaşıyor, yüzüne bakıyor, seni onaylıyor… Gerçek bir insanı beklemek zor geliyor artık.
Bir kafede göz göze gelmek bile vintage. Arkadaş ortamında başlayan flörtler nostaljik oldu. “Görücü usulü” demeye bile gerek kalmadı çünkü herkes her şeyin algoritmasını kullanıyor. Bir parmak hareketiyle yüzlerce potansiyel aşk ekranımıza düşüyor.
“Düşüyor” kelimesi burada çok yerinde, çünkü gerçekten düşüyoruz bazen. Hayallere, beklentilere, kırgınlıklara…
Uygulamalar yetmedi, şimdi “flört asistanı” yapay zekâlar çıktı. Çekingen misin? Mesajı o atıyor. Ne yazacağını bilmiyor musun? Cevabı o hazırlıyor. Biriyle konuşuyorsun ama içinden gelmiyor mu? Hiç sorun değil, sohbeti de o sürdürüyor. Sonra bir bakıyorsun… Bağlanmışsın. Hem de ekrana, bir yazılıma, bir ses tonuna…
İnsanlar yapay zekâya neden bağlanıyor biliyor musun? Çünkü dinliyor. Çünkü sabırlı. Çünkü seni yargılamıyor. Oysa gerçek ilişkilerde bu çok nadir. Hele günümüz insanı, yorgun, aceleci ve genelde kendine dönük. O yüzden yapay olan bazen daha sıcak geliyor. Çünkü orada kırılmak yok. Reddedilmek yok. Gerçek hayatın o dalgalı ruh halleri yok.
Ama işte sorun da burada başlıyor. Çünkü gerçek hayat bu kadar düz değil. Ve biz, bu yapay düzlüğe ne kadar çok alışırsak, gerçek hayatın karmaşasına o kadar az tahammül edebiliyoruz. Sonra da “ilişki yürütemiyorum” diyoruz. Belki yürütmeye çalıştığımız şey, zaten yürümemesi gereken bir simülasyon?
Bizi anlayan, bize ilgi gösteren, hatta bizimle flört eden bir yapay zekâ varsa, gerçek bir insana neden ihtiyaç duyalım ki? Hem kalp kırma riski de yok. Her şey bizim istediğimiz gibi şekilleniyor. Ama bir sorun var… O yapay yakınlık bir yerden sonra yetmiyor. O kıvılcım yok çünkü. Sürpriz yok. Gerçek bir anın sihri yok. O göz göze geliş, o istemsiz gülümseme, o beklenmedik tesadüf… Yok.
Ve biz fark etmeden kendimizi yalnız hissediyoruz. Çünkü karşımızda biri var gibi ama aslında yok. Bağ kuruyormuşuz gibi ama aslında bağsızız. Ve bu yalnızlık, ekranın arkasında kocaman bir boşluk gibi duruyor.
Yapay zekâ ilişkileri bazılarına iyi geliyor olabilir, evet. Özellikle yalnızlıkla baş edenler, duygularını ifade etmekte zorlananlar için bir destek olabilir. Ama bu desteğin nerede bitip, bağımlılığa dönüştüğünü anlamak da önemli. Çünkü aşk dediğimiz şey sadece “anlaşılmak” değil. Aynı zamanda anlaşılmamayı da göze almak. Risk almak. Gerçek bir bağ kurmak.
Yani mesele şu, biz bu teknolojiyi reddetmek zorunda değiliz. Ama onu kalbimize ne kadar yaklaştıracağımıza iyi karar vermeliyiz. Çünkü aşk hâlâ bir kıvılcım arıyor. Ve o kıvılcımı bulmak için belki de bazen ekranı kapatıp, başımızı kaldırıp etrafımıza bakmamız gerekiyor.
Gerçekten birinin gözünün içine bakmak hâlâ işe yarıyor olabilir. Ne dersiniz?
Valla küfürü yapay zekaya kaptırdık, aşkı da kaptırırsak elimizde bir tek Wİ-Fi şifresi kalacak sevgili okuyucularım..
O da çekerse tabi.
Sevgilerimle..