SKANDALLAR, SPONSORLAR…

YAYINLAMA:

Bu şehirden biraz uzaklaştığımda bile dedikodular bitmiyor. Sürekli kulağıma bir şeyler fısıldanıyor. “Emine şu dedikoduyu duydun mu?” diyen arkadaşlarım da sağ olsun.  Ya da “Emine bu olayı kesin biliyordur bize doğrusunu anlatır” diyenler..

Sanırsınız şehrin gerçekten kara kutusu benim. Ama arkadaşlarımın da hakkını yememek lazım. Sayelerinde hiçbir olayı kaçırmıyorum. Bu haftanın gündemi de oldukça karışıktı. Bir metresin tokat yemesini mi ararsınız, yoksa çarpık ilişkileri mi bilemem. Boşanmalar aldatmalar kavgalar kaoslar.. Skandal olaylar yine hız kesmeden devam ederken üstü en az o kadar hızlı kapanmaya devam ediyor. 

Bazen bazı insanların çamuruna bulaşmamak lazım. Yanlış hırslar maalesef bataklığa sürükleyebiliyor. 

Ah her neyse!

Bir fincan kahve içip etliye sütlüye çok karışmadan yerimde oturup ekranımı kaydırırken bir an duruyorum. Lüks bir otelin ya da bir villanın jakuzi köşesinden verilen pozlar, boğazda gün batımında şarap kadehiyle çekilmiş “özgür kadın” kareleri… 

Peki, bu “özgürlük”, gerçekten özgür mü?

Elbette herkesin tercihi, yaşam şekli kendine. Etliye sütlüye karışmayayım diyorum ama bazı hayatlar var ki, sponsorlu içerik ibaresiyle etiketlenmeyi bekliyor sanki. Mesela tatile çıktığını söyleyen birinin arka arkaya yatlarda, katlarda, Dubai’nin çölünden Bodrum’un beach’lerine uzanan fotoğrafları… Ve ilginçtir, her karede sadece o var. Yani bakıyorsunuz masaya iki içecek ama fotoğrafta tek..Ne bir kız arkadaşı, ne bir arka planda kahkaha atan biri. Yani “kız kıza tatil” söylemi, kızsız geçmiş gibi…

Peki, nerede bu diğer insanlar? Hikâyenin görünmeyen yüzü kim? Kahramanı mı demeliydim? Belki de o kadehi uzatan elin sahibi story’ye girmiyor, ama her anın mimarı o. Burada kimseyi suçlamak değil amacım. Sadece bir gerçeğe parmak basmak.  Muhtemelen o sponsorun görevi o tatilde geçirilecek süre kadardı. Ya da her ne yapılıyorsa.. Ömür biçilmiş sponsorların da vay haline!  

Gerçi bazı adamlara da zerre üzülmüyorum. Akılları fikirleri var, yani ne istediği aşikâr kadınlara istediklerini vermeyi tercih ettikleri için, olay alışverişe dönüyor o yüzden zerre acımıyorum onlara da. Müstahak iki tarafa da. 

Giderek daha çok genç kadın, yaşadığı hayatı bir marka işbirliği gibi sürdürüyor. Ama ne marka ortada, ne de işbirliği. Sadece “bize yansıyan” bir yanılma hali var. Ve bu yanılgının başrolünde “özgürlük” adı altında aslında bağımlı yaşanan bir hayat yer alıyor.

Başka adamların parasıyla neyi pazarlıyorsunuz bize?

İyi bir hayat sürdüğünüzü mü? Özgür bir kadın olduğunuzu mu? Bağımsızlık mı, yoksa güzel görünmenin getirdiği ayrıcalıkları mı?

Çünkü gerçekten bağımsız bir kadın, lüksü başkalarının üzerinden değil, emeğiyle inşa eder. Gerçekten özgür bir kadın, yalnızken de güçlü görünür, sponsorla değil. Ama sosyal medya maalesef bu ayrımı silikleştiriyor.

Üstelik bu hayatlar, başkalarının gözünde bir “başarı öyküsü” gibi sunuluyor.

“Nasıl başardı?” sorusu yerini “kimin sayesinde yaşanıyor bu hayat?“a bırakıyor. 

 “Yeter ki estetik olsun, gerisi kurgu.” Ve kurgu da artık öyle profesyonel ki, prodüksiyonlar Hollywood’u aratmıyor. Bilinçli kadın olmak; sadece “kendini seven” olmak değil, aynı zamanda “kendi hayatının sorumluluğunu” alabilmektir. 

Yatla gezmek harika, jakuzi keyfi mükemmel olabilir. Ama o karede gerçekten “kendi gücün” varsa, işte o zaman hikâye başka bir yere evrilir. Yoksa ekran başında seni izleyen kız çocuklarına yanlış bir hayat satmış olursun “Kadın, güzel olursa bir şekilde bakılır.” Hayır. Kadın, güçlü olursa bir şekilde var olur.

O yüzden sevgili okurlarım;

Sponsorlu hayatlara özenmeden önce, kendi emeğinizle inşa edeceğiniz bir hayatın ne kadar kıymetli olduğunu unutmayın.

Çünkü her lüks manzaranın ardında gerçekten sizin mi o manzara, onu sormak gerek…

Sevgilerimle..

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *