FAKÜLTELERDE YASAK AŞK MI YAŞANIYOR?

YAYINLAMA:

Bazen kulağıma öyle şeyler fısıldanıyor ki… Diyorum ki; acaba sadece üniversite müfredatı değil, ilişkilerin doğası da mı değişti? Eskiden üniversiteler bilgiyle, bilimle, hocaların kalın kitapları ve kahve molalarında edilen fikir alışverişleriyle anılırdı. Şimdilerde ise bazı fısıltılar başka şeylerden bahsediyor…

Kim, kiminle nerede kırıştırdı? Hangi akademisyen kiminle teneffüs aralarında fazla mı samimileşti? Kim, hangi not karşılığında hangi duygusal borca girdi? Bilemeyiz.

Hem bilsek de bilmeyiz. Çünkü biz isim vermeyiz ama dedikoduları dinleriz. Ateş olmayan yerden duman çıkmazmış. Ama bir gerçek var ki, yeni nesil ilişkiler artık sadece Tinder’da değil, ofis koridorlarında, fakülte odalarında filizleniyor. Tıpkı bazı iş yerlerinde patronlarla çalışanlar arasında yaşanan “fazla mesai”li duygusal yakınlaşmalar gibi…

Aynı dizideki gibi. Önce bir bakış, sonra bir kahve, sonra kim bilir? CV’de başarılar arasında “duygusal uyum” maddesi de mi yer aldı acaba?

Şimdi kimseyi hedef göstermeyelim, sonuçta kim kiminle ne yaşıyor bilemeyiz. Biz her ilde mutlaka konuşulan bu konuları kaleme alırız. Ama şöyle bir soru sorabiliriz değil mi sevgili okurlarım; yasak olanın cazibesi mi büyük, yoksa sistemin boşluklarında kaybolan bir aidiyet mi bu?

Bu fısıltılar kulağıma çalınınca ister istemez düşündüm…

Acaba ‘yatay geçiş’ ‘dikey geçiş’ kavramları da evrim mi geçirdi? Şimdiki versiyonu yata yata geçmek mi oldu, bilemedim. Çünkü garip bir dönemden geçiyoruz. Herkes bir yere ait olmaya çalışıyor ama kimse hiçbir yerde kalıcı olmak istemiyor. İlişkiler bile freelance artık.

Kabul edelim ki, kimileri diplomanın yanında küçük bir gönül hikâyesi de istiyor sanırım. Ama eğitim hayatı kalp kırıklığıyla sonuçlanınca, ne bir telafi sınavı açılıyor ne de danışman desteği geliyor.

Ve şunu da sorayım, aşk sistemin içinde bir açık mı, yoksa sistemin ta kendisi mi?

Bilmem. Ama bir bildiğim varsa, o da artık mezuniyet törenlerinde sadece kepler değil, kalpler de havada uçuşuyor olabilir.

Belki de mesele aşk değil…

Mesele; güç, konum ve fırsatların birbirine karıştığı bulanık sularda yüzmeye çalışmak. Oysa aşk, bir sıçrama tahtası değil. Ne kariyer basamağı, ne not düzeltme yöntemi… Bir nevi alışveriş aslında bu dedikodular… Biri not derdinde, öteki doyumsuzluğunu günbegün avutmakta. Taraflar memnun görünüyor belki ama olan evde bekleyene, olan sisteme, olan güven duygusuna…

Çünkü bu tarz ilişkiler, sadece duyguları değil; emeği, adaleti, hakkaniyeti de örseliyor. Ve en kötüsü ne biliyor musunuz? Böyle hikâyelerle gerçek aşkın değeri de düşüyor. O yüzden her zaman diyorum ki; aşk, gizli mesajlardan değil, açık yürekten geçer. Cesaret ister. Dürüstlük ister. Ve en çok da kimsenin zarar görmediği bir zemin ister.

Benden size küçük bir öğüt olsun.

Aşkı; gizlide, saklıda, çıkar dengeleriyle şekillenmiş alanlarda kısacası günlük maceralarda aramayın. Bir ilişki sadece notla, makamla, mevkiyle besleniyorsa… İnanın ki o gönül değil, gündem ilişkisidir. Çıkar ilişkisiyle yürüyen her bağ, bir gün mutlaka tökezler. Ve en önemlisi Allah’ın hayat dersinden dürüstlükle geçemeyen hiçbir ilişki, sınavı tamamlayamaz. Çünkü kalbin, vicdanın hesabı, kopyayla verilmez.

Sevgilerimle..

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *