“DİJİTAL BAYRAMLAR”

Televizyonda çalıştığım dönemdi…
Sonhaber Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapıyordum. Bayramdı. Ama nasıl desem, bayram gibi değildi. Yani, şeker vardı ama tadı yoktu. O sabah da yazıya dökmüştüm hislerimi, “Nerede o eski bayramlar?” demiştim. Meğer herkesin içinde gizli bir sitem varmış da, ben sadece kelimelere dökmüşüm.
Yazım o kadar çok beğenildi ki, hiç beklemediğim bir yerden telefon geldi.
Ankara Üniversitesi TÖMER’den bir akademisyen
“Makalenizi okuduk, çok beğendik. Eğer onay verirseniz, ıslak imzanızla birlikte yazınızı ‘Yeni Hitit’ adlı Türkçe ders kitabımızda yayınlamak istiyoruz” dedi.
O an hissettiklerimi anlatamam… Şaşırmadım desem yalan olur, ama en çok da gururlandım.
Yani düşünsenize, bir gün yazdığınız bir bayram sitemi, dünyanın dört bir yanından Türkçe öğrenen öğrencilerin karşısına çıkıyor…
Benim yazım. Benim iç çekişim.
Benim çocukluğumun bayramına özlemim. Her yere ulaşabiliyor artık. Ne büyük bir onur…
Şimdi yine bir bayram geliyor. Ama içimden bir ses fısıldıyor “Yine aynı şeyleri yazacaksın Emine… Çünkü yine eksik bir şeyler olacak.”
Ve evet… Yine eksik.
Küçükken o bayram sabahları vardı ya, hani insan güne kahvaltıyla değil, kalp çarpıntısıyla başlardı. Yeni alınmış ayakkabının kutu gibi sertliği, bayramlık kıyafetlerin ütüsüyle büzüşmüş kol manşetleri… Anne sabahın köründe kalkıp hazırlığını yapar, baba ilk harçlığı hazırlar.
Şimdi ise bayram sabahları sosyal medyada başlıyor.
“Story atmadan kapı çalmıyoruz. En şık kombinle aile büyüklerine değil, Instagram takipçilerine gidiyoruz.”
El öpmek mi? Aman canım, filtreyle hallederiz.
Bayram mesajı mı atacaksın? Yazmazsan ayıp olur diye kopyala-yapıştır cümlelerle geçiştiriyoruz.
Kimse artık “Bayramda gelir misiniz?” demiyor. Çünkü herkes “online.” Ee zaten büyükleri ziyaret etmenin yerine bayram tatilleri değerlendiriliyor. Tatillere gidiliyor. Bir zamanlar bayram sofraları hazırlanırdı. Şimdi story sofraları… Her şey “görünüyor” ama hiçbir şey “hissedilmiyor.”
Bir fotoğraf kadar yakın, bir his kadar uzak…
Ehh o zaman artık bayramlarda dijitalleşti diyebilir miyiz?
Ve belki de en acısı şu, Çocuklar artık başucunda bayramlığıyla uyumuyor. Çünkü zaten her gün bayram gibi giyiniyorlar. Çünkü heyecan yok. Çünkü özlem yok. Çünkü fazlalık var. Fazla ekran, fazla tüketim, fazla gösteriş…
Oysa annemlerin çocukluğunda ve hatta bizim çocukluğumuzda da az vardı ama “çok” hissettirirdi. Bayram şekeri seçilirdi. Hangi renkten başlayacağımıza karar verirdik. Mendile sarılı 1 lira bile zenginlikti. Şimdi 100 TL bile gülümsetmiyor çocukları burun kıvırıyorlar.
Kısacası…
Bayram geliyor, evet. Ama sanki bizim gelmeyen bir yanımız var. Sanki o eski biz, eski neşe, eski kalabalık, eski tıkış tıkış minibüs yolculukları… Hepsi bayramla birlikte bir başka zaman diliminde kalmış gibi. Belki de bu yüzden hâlâ o eski yazıyı unutamıyorum.
Ve iyi ki de yazmışım diyorum. Çünkü bazı şeylerin kaydını tutmak gerek. Bazı sitemlerin hatıra olması güzel. Ve bazen bir yazı, yüzlerce insanın yüreğine aynı yerden dokunabiliyor. Yeni bir bayrama giriyoruz ama… Ben hâlâ o eski bayramlara takılıyorum.
Sahi…
Siz en son ne zaman sabah sabah giydiğiniz yeni ayakkabıyla heyecandan yürümekte zorlandınız?
Hatırlamıyorsunuz değil mi?
Ben de artık hatırlamıyorum..
Hepinize şimdiden iyi bayramlar olsun.
Sevgilerimle..