DİJİTAL ÇAĞIN ŞAKLABANLIĞI!

Dün akşam ablamla kahve içerken konu yine dijital dünyanın cilvelerine geldi. Ne de olsa artık televizyonda dizi izlemek değil, TikTok’ta birinin 40 dakika boyunca aynı şarkıyla kafasını sallamasını izlemek yeni hobi.
Üstelik sadece izlemiyoruz; alkış tutar gibi sanal gül, gülücük, jeton atıyoruz. O jetonlar da sonra “hop!” gerçek paraya dönüşüyor. Kazanan memnun, izleyen hayret içinde.
Ablam ve kardeşim bana bir videoyu gösterdi. Başörtülü bir kadın. Sosyal medyada takma adı “Rapçi teyze” dediler. Rap dedikleri şey; ağzını yamultarak el hareketi yapmak. Şaka gibiydi yemin ederim. Şarkı yok, beat yok, anlamlı söz zaten hak getire. Yarım saat boyunca aynı poz, aynı jest, ama ekranın sağ köşesi hediyelerle parıldıyor. Gül atan var, panda gönderen var, jetonlar havada uçuşuyor. Bizim mahalle bakkalı bu kadar satış yapmıyor. Bunu gösterdiklerinde hemen kâğıdı kalemi çıkardım notumu aldım. Yarın ilk işim bunu yazmak olacak dedim.
Peki bu nedir? Emek mi, yetenek mi, yoksa dijital çağın cilveli şaklabanlığı mı?
TikTok artık bir sahne. Ve bu sahnede herkes kendini bir şekilde sergiliyor. Kimisi estetikli dudağını, kimisi memleket güzeli belini, kimisi de sabır sınırlarımızı…
Bir de çiftler var tabii. Evli, sevgili, nişanlı, partnerli, üçlü koltuklu ne varsa. Sürekli içerik üretiminde. Sabah kahvaltılarını gösteriyorlar, akşam sevgilisine şaka yapıyor. Arada bir “eşimle 24 saat el ele” videosu, “eşim makyajımı yaptı” challenge’ı…
Ya canım, eşin biraz nefes alsın. Hem sevgili olun, hem yayıncı. Yorulmuyor musunuz?
Ben bazen düşünüyorum, Bu kadar “içerik” üretirken, kendimiz tükeniyor olabilir miyiz?
Gerçi içerik diye adlandırdığımız şeyler de nedir? Neleri izliyoruz nelere zaman harcıyoruz tartışılır.
Her anını videoya çeken bir insan, gerçekten o anı yaşıyor mudur? Yoksa o an, sadece “içeriğe” mi dönüşmüştür?
Bir de işin Instagram versiyonu var tabii. Artık sadece story atmak yetmiyor, “abone ol” butonu hayatımıza girdi. İçerik üreticileri, kendilerine para ödeyen takipçilere özel içerikler sunuyor. Bir nevi VİP hizmet..
Neymiş efendim, sadece abonelere açık sabah story’si, filtreli kahve videosu, içsel huzur günlüğü…
Vallahi ben hâlâ kimseye abone olmadım, dürüst olayım, merak da etmiyorum. Bazen ünlü bile olmayan üç beş kişinin tanıdığı insanların da sayfasına bakıyorum, “abone ol” kısmı var. Vallahi billahi gülüyorum.
Çünkü biri çıkıp da “bunu sadece para verene gösteririm” dediğinde, ben oradan hızlıca uzaklaşıyorum.
Yahu, ne anlatıyorsun da bana aylık bir ücrete bunu satıyorsun?
Kendini mi? Kahveni mi? Sabah mahmurluğunu mu?
Bir zamanlar hissettiğimiz şeyleri bedava yaşıyorduk. Şimdi “özel hissetmek” bile kart limitine endeksli. Ben hâlâ kalpten geleni severim. Kredi kartından geleni değil.
Sanal hediyeler gönderiyoruz. Ama gerçek hayatın en büyük hediyesi olan “samimiyeti” kaybediyoruz sanki. “Bir kadın 10 dakika göbeğini sallıyor, 3 bin- 5 bin-10 bin TL kazanıyor” diyorlar. Evet, kazanıyor. Ama kaybettiği şey ne? Peki ya biz izleyiciler? Ne kazanıyoruz bu 10 dakikadan ya?
Sadece beyin hücrelerimizi yavaş yavaş emanet ediyoruz algoritmaya başka bir şey değil.
Dijital çağ bir yandan harika bir özgürlük alanı sunuyor, evet. Herkes kendi parasını kazanabiliyor, insanlar yeteneklerini gösterebiliyor. Ama bazıları da sadece bedenini sergileyerek, içi boş içerikler üreterek “fenomen” oluyor.
Artık “influencer” olmak, yeni meslek. Ama kim neyi etkiliyor gerçekten?
Beden mi, fikir mi, sabır mı, sabırsızlık mı?
Ve daha da önemlisi, bu yeni dijital para kazanma yöntemleri, gerçek bir özgürlük mü yoksa başka bir tutsaklık mı? Bir zamanlar “yeteneği olmayan sahneye çıkamaz” derlerdi. Şimdi telefonunu dik tutan herkes bir sahneye çıkıyor.
Ve sahneye çıkan herkes, bir şekilde alkış alıyor. Ama bazıları gerçekten yeteneğiyle… Bazılarıysa sadece “görüntüsüyle”.
İşte o yüzden, ben hâlâ “gerçek bir yazıyı okuyabilmek”, “gerçek bir şarkıyı dinleyebilmek”, “gerçek bir anı yaşayabilmek” için ekranı aşağı kaydırıyorum.
Kendime dönmek için, dijital göbek danslarından kaçıyorum.
Sahi…
Siz en son ne zaman bir şeyi sadece kendiniz için yaptınız?
Paylaşmadan, beğeni almadan, sanal gül beklemeden?
Sevgilerimle..