KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ

Narsist bir adam ve geride kalan kadınlar kulübü…
Hafta sonu bir oturuşta “Kimler Geldi Kimler Geçti”nin ikinci sezonunu bitirdim. Ama sanırım aslında dizi bitmedi. İçimde hâlâ bir yerlerde devam ediyor. Netflix’teki bu dizi, başarılı avukat Leyla Taylan’ın karmaşık ilişki deneyimlerini anlatıyor. İlk aşkı Ömer’le yaşadığı büyük yıkımın ardından, Leyla kendini bir süre ilişkilere kapatıyor.
Ama sonra…
Flört dünyasına geri dönüyor. Ve elbette, sahneye o adam çıkıyor. Diziyi izlerken hemen narsisti konu almak istedim..
Aslında narsist deyince akla gelen başka bir isim daha var.
Kenan Baran!
Kral Kaybederse dizisinin Kenan’ı tam bir narsistlerin Kralı!
İlk başta her şeyin doğru gittiği o adam. Sana “özelsin” diyen, gözlerinin içine bakarken gelecek planları kuran, ellerini tutarken kalbine dokunduğunu hissettiren adam… Yani tam anlamıyla bir lovebombing uzmanı. Ama biliyor musun, bazı adamlar sevgiyi vermek için değil, seni bağımlı bırakmak için sunar. İşte o adam da öyle biri. Sana “daha önce hiç kimseye böyle hissetmedim” diyen ama aslında bunu herkese söyleyen türden.
İlk görüşte bağ kurmaz, ilk fırsatta hüküm kurar. Sana kendini “seçilmiş” gibi hissettirir, ama bir süre sonra sen değil, o seçilmiş olur. Çünkü sen zaten çoktan onu kurtaracak kişi olduğuna inanmışsındır.
Peki, neden bu adamlar gitmez? Ya da neden gider gibi yapıp geri dönerler? Çünkü bir narsist için terk etmek, güç kaybetmektir. Ama kalmak da zordur… Çünkü yakınlık onun için tehdit gibidir. Sen ona sevgi sunduğunda, o sana mesafe uzatır. Bir gün “rüyamda seni gördüm” diye yazan adam, ertesi gün story’ne bile bakmaz. Çünkü narsist bir adam sevmez. Hayran olunur. Ve sen ona hayran olduğun sürece, o var olmaya devam eder. Dizide Leyla bu adamla başlarda adeta büyülenmiş gibiydi. “Bu sefer farklı olacak” der gibi. Ama biz izlerken, o farklı sandığı şeyin aslında aynı desende farklı paket olduğunu çoktan anlamıştık. Çünkü ghosting’den sonra bir mesajla geri dönen adamlar, sadece beden değil, ruh ghostu da bırakırlar. Gidip gelen bir sevgi, seni değil, sınırlarını eskitir. İşte bu noktada bir itirafta bulunayım…
Ben de bir zamanlar onun gerçekten seveceğine inanmıştım. Ama o sadece sevilmeye bağımlıydı. Ben “biraz daha sabredersem, değişir” diye düşündükçe. Kendimden gittim. Narsist biriyle ilişki yaşamak, mahkemede sürekli kendini savunmaya çalışmak gibidir. Suçsuzsun ama huzurlu da değilsin. Çünkü bir gün övgüyle göğe çıkarılıyorsun, ertesi gün yok sayılıyorsun. Ve sen hâlâ onun sana verdiği o ilk güzel cümleye tutunuyorsun. Peki, neden yapar bunu?
Çünkü seni elde etmek için değil, kontrol etmek için sever. Çünkü senin ona olan inancınla beslenir. Ve o inanç azaldığında değil, bittiğinde korkar. İşte bu yüzden, giden narsist geri döner. Ama bu dönüş, bir pişmanlık değil… Bir denetim biçimidir. Dizi, yalnızca bir aşk hikâyesi değil… Bu çağın ilişkilerine tutulmuş bir büyüteçti.
Lovebombing, ghosting, breadcrumbing, benching…
Artık flört değil, taktik savaşı yaşanıyor. Ama ne olursa olsun, bir kadının “ben bunu hak etmiyorum” diyebildiği an her şey değişiyor. Leyla’nın gücü, sadece mahkeme salonlarında değil, kalbinin zemininde karar verebilmesindeydi. Ve belki biz de, onu izlerken biraz kendi davamızı gördük. Sevgiyi değil, sevgisizliğe tahammül etmeyi öğrendiğimiz yerleri. Ama artık kimseye “beni neden sevmedin?” demeyeceğiz.
Aman! Dizinin adı gibi aynı kimler geldi kimler geçti değil mi hayatımızdan?
Boş verin, bazıları sadece sevilmek için gelir. Ama kalmak cesaret ister. Ve en çok kendine sadık kalmak güç ister.