19 Mayıs: Gençliğe Armağan mı, Unutulmuş Bir Söz mü?

Bugün sizinle biraz dertleşmek istiyorum sevgili okurlarım...
Takvimler 19 Mayıs’ı gösteriyor. Evet, hepimizin zihninde Atatürk'ün Samsun’a çıkışı, bağımsızlık ateşinin yakılışı, bayraklar, marşlar, törenler canlanıyor. Ama bir duralım istiyorum. Gerçekten 19 Mayıs’ı hissedebiliyor muyuz? Gençliğe armağan edilen bir günde, gençlerimizin ne yaşadığına, ne hissettiğine birlikte bakalım istiyorum...
Sene 1919. Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında yanında dev bir ordu, sırtında garantiler yoktu. Ama içinde bir milletin bağımsızlık inancı, umudu ve gençliğe duyduğu sonsuz güven vardı. Bugün 19 Mayıs, Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanıyor. Peki ya gerçekten kutlanıyor mu? Yoksa bir takvim gününden öteye geçemiyor mu?
Bu bayram, sadece bir resmi tören, birkaç çelenk sunumu ve sosyal medya paylaşımından ibaret olmamalı. 19 Mayıs’ın ruhu; ayağa kalkmaktır, yürümektir, mücadele etmektir. Tıpkı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı gibi... Ancak 2025 yılında gençlerimizin ne kadarı bu ruhla büyüyor, ne kadarı sadece ayakta kalmaya çalışıyor?
Bugün gençlerin elinden alınan en temel şey, alan. Fiziki anlamda da, ruhsal anlamda da. Okulların bahçeleri artık öğrenciler için değil, araçlar için var. Milli Eğitim Bakanlığı, okul bahçelerini otopark olarak ihaleye çıkarıyor. Spor salonları da gençlerin değil, özel organizasyonların hizmetinde. Kimi zaman bir turnuva için salon istersiniz; önünüze öyle bir ücret koyulur ki gençlik değil sermaye yarışır o salonda. Gençliğe armağan edilmiş bu kurumlar, birer ticarethane gibi işletiliyor artık. Eğitimin olduğu her yere kâr hesapları sinmiş durumda.
Eskişehir sokaklarında yürürken liseli gençlerin gözlerinde gördüğüm yorgunluk, üniversite önlerinde geleceğini düşünen öğrencilerin sessizliği, bana bu bayramın bir hatırlatmadan ibaret kaldığını düşündürüyor. Gençliğe armağan edilen bir ülkenin gençleri barınma, işsizlik ve gelecek kaygısıyla kavruluyorsa; ortada bir armağan değil, ağır bir yük var demektir.
Peki spor? Gençliğe sporu sevdirmek, onları sağlıklı ve dayanıklı bireyler kılmak hedefiydi. Bugün semt sahaları bomboş, okul salonları kilitli, bahçeler dolu ama çocuklarla değil, arabalarla. Oysa spor, bir bayrak gibi gençlerin elinde dalgalanmalıydı.
Yine de karamsar değilim. Çünkü bu ülkenin gençleri hâlâ çok güçlü. Susturulmaya çalışıldıkça daha gür sesle konuşmayı öğreniyorlar. Umutsuzluğa itildikçe daha çok sarılıyorlar birbirlerine. Eskişehir’in gençleri de böyle. Sadece biraz daha fazla destek, biraz daha fazla alan istiyorlar.
Bugün bir bayram. Ama bayram dediğin sadece şenlik değil; aynı zamanda bir yüzleşmedir. Kendi kendimize sormalıyız: 106 yıl önceki cesarete ne kadar yakınız? Gençlerimize gerçekten sahip çıkıyor muyuz? Ve bu bayramın ruhunu gelecek kuşaklara nasıl aktaracağız?
Çünkü 19 Mayıs sadece geçmişin tarihi değil, geleceğin de sorumluluğudur.