Özcan, kadına yönelik şiddetin yalnızca bireyleri değil aileleri ve toplumu da derinden etkilediğini belirterek, "bir kadın, sevdiği ve güvendiği birinin şiddetine maruz kaldığında yalnızca bedeni değil, ruhu da yara alır. Bu yaralar, toplumun tüm kesimlerinin üzerinde ağır bir yük oluşturur" dedi. Özcan ayrıca, 2024 yılı Eylül ayında 35, Ekim ayında ise 48 kadının öldürüldüğünü aktararak bu rakamların kadın cinayetlerinde kaydedilen en yüksek aylık oranlardan biri olduğuna dikkat çekti.
Kadın cinayetlerinin sadece istatistikten ibaret olmadığını vurgulayan Özcan; bu cinayetlerin ardında kaybolan yaşamlar, annesiz kalan çocuklar ve travmalar olduğunun da altını çizdi. 4 Ekim’de İstanbul’da İkbal Uzuner ve Ayşenur, 15 Kasım’da Tekirdağ’da Yağmur ve Kübra, 20 Kasım’da ise Sakarya’da Şelale’nin katledildiğini hatırlatan Özcan, bu kayıpların toplumun vicdanını yaraladığını özellikle vurguladı.
Kadına yönelik şiddetle mücadelenin yalnızca eğitimle çözülemeyeceğini belirten Özcan, "eğer hepimiz bir tohum gibi bu mücadelede yer alırsak, birlikte dev bir ormana dönüşebiliriz. Kadınlara yönelik adalet arayışında yan yana durmak hepimizin görevidir" dedi. Yanı sıra Özcn, şiddetin önlenmesi için İstanbul Sözleşmesi ve ILO’nun 190 sayılı sözleşmesinin Türkiye’de derhal uygulanması gerektiğinin altını çizdi.
Kadına yönelik şiddet karşısında sessiz kalmanın suça ortaklık anlamına geldiğini belirten Özcan, "sessiz kalanlar, vicdan yaralarını besleyenlerdir. Bizler ise adaletli bir toplum için buradayız. Kadınlarımızın sesini birlikte çoğaltalım ve adalet talebinin hiçbir zaman dinmeyeceği bir geleceği inşa edelim" dedi.
Etkinliğin kapanışında tüm katılımcılara teşekkür eden Özcan, şiddetin hiçbir bahanesi olmadığını vurgulayarak "şiddet, insanlık onuruna yapılan en büyük ihanettir. Birlikte güvenli, eşit ve sevgi dolu bir geleceği inşa edebiliriz" çağrısıyla açıklamasını noktaladı.
