Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mahir Sayın, Eskişehir’de konuştu. Türkiye’nin gündeminde yer alan pek çok başlığa değinen Sayın, özellikle ekonomik darboğaz, tarımda yaşanan sıkıntılar ve gençlerin geleceğe dair umutsuzluğu üzerinden hükümete eleştiriler yöneltti.
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mahir Sayın şu ifadeleri kullandı;
“Her gün bir şeyler yaparak gündem değiştiriliyor. Asgari ücretli geçinemiyor. Biliyorsunuz, yakın zamanda bir Zirai don faciası oldu. Ben, Türkiye’nin hem en batısından hem de en doğusuna kadar birçok yeri gezdim. Çiftçilerin çok ciddi anlamda mağduriyeti var. İktidar ise bu konuda yalnızca “yaparız”, “ederiz”, “-ecek”, “-acak” gibi söylemlerle geçiştiriyor. Çiftçilere sahip çıkmazsak, önümüzdeki yıl çok büyük sıkıntılar yaşarız. Öncelikle bunu söyleyeyim.
Geçmişte sıkça konuşurduk. Asgari ücretli geçinemiyor. Muhtemelen aranızda da asgari ücretle çalışan arkadaşlar vardır. Geçinebiliyor musunuz? Önce size sorayım. Asgari ücretli geçinemiyor. Bir ev geçindirmeyi bırakın, bir kişi tek başına yaşıyor olsa bile mevcut koşullarda kendini geçindirme şansı yok.
Emeklilerin durumu ortada. Emeklilerle ilgili herhangi bir çalışma yapılmış değil. Yakın dönemde yapılacağına dair bir niyet de, bildiğimiz kadarıyla, iktidar tarafından gösterilmiyor. Bunlar bence ülkenin en büyük sorunları. En ciddi problemler bunlar.
Sarayda da çok ciddi bir daralma var. Bende bir rakam var, müsaadenizle onu açıp sizinle paylaşmak istiyorum. Gazete Oksijen’in yapmış olduğu bir çalışmaya göre, satılık fabrikalarla ilgili veriler şöyle. Türkiye’de İstanbul’da 641 fabrikanın 324’ü satılık, geri kalanı kiralık. Ankara’da 457 fabrikanın 303’ü benzer şekilde değerlendiriliyor. Aynı durum İzmir, Kayseri ve Eskişehir için de geçerli. Eskişehir’de ise 59 satılık, 49 da kiralık fabrika ilanı var. Sanayide de tarımda da çok ciddi bir daralma yaşanıyor. İşsizlik konusunda da büyük sıkıntılar var. Ancak bu konuda da hükümetin herhangi bir hamlesi olmuş değil; yakın gelecekte olacağı da görünmüyor.
Maalesef, bir “Kanal İstanbul” hikâyesiyle ülkeye para getirmeye çalıştıklarını düşünüyoruz. Ama Kanal İstanbul gelirse, kalan İstanbul gider. Bunu daha önce genel başkanımız da ifade etmişti. Bu konuyla ilgili olarak genel merkezde arkadaşlarımız şu anda ciddi bir çalışma yürütüyor.
TARIM VE HAYVANCILIK
Sayın, tarımın ülke için stratejik önemde olduğunu vurgulayarak, "Tarım çok sıcak bir konu aslında. Daha yeni bir seyahatten döndüm, yaklaşık bir hafta oldu. Gördüm ki çiftçilerin durumu hiç iyi değil. Köylerde 55 yaş üstü çiftçiler çoğunlukta. Yaş ortalaması gittikçe yükseliyor.
Malatya’da genç bir kız kardeşimizle karşılaştık. 28 yaşında çiftçilik yapıyor, aynı zamanda bir basın grubunda sizler gibi çalışıyor. Videoları da var. Kızcağız dedi ki, “Benim Hekimhan’da kayısı bahçelerim var. Don vurdu. TARSİM sigortam da var ama çiçek açmadığı için poliçem olmasına rağmen sigortadan faydalanamıyorum.”
28 yaşında bir hanımefendi çiftçilik yapıyorsa, sizin bunu inanılmaz şekilde desteklemeniz gerekir. Biz günlerdir genel merkezde, “Türkiye’nin çıkışı ne olabilir?” diye konuşuyoruz. Emin olun, geldiğimiz noktada Türkiye’nin en büyük çıkışı tarım. Bizde bir Apple yok, bir Samsung yok. Bizi çıkaracak tek şey tarım.
Ben Malatya’da üniversite okuduğum için bölgeyi bilirim. Elazığ’dan Malatya’ya geçerken bir dağ vardır, oralardan geçerken üniversite yıllarımda küçükbaş hayvancılık yapan çobanlar görürdük. Sürüler vardı. Bu sefer orada bir tane bile göremedim. Tarımda geldiğimiz nokta gerçekten çok sıkıntılı.
Hele bu don olayından sonra çok ciddi destekler bekliyoruz. İktidara gerekli çağrılarımızı yaptık. Mecliste de bu konuda önerge verdik. Eğer tarım biterse, ülkenin vergi dışında başka bir geliri kalmaz. Bu durumda Türkiye’nin tekrar ayağa kalkması mümkün olmayabilir.
Kurban Bayramı öncesinde et fiyatlarının ulaşılamaz seviyelere çıktığını belirten Sayın: "Hayvancılık konusuna da değinelim. Kurban Bayramı yaklaşıyor…
Eskişehir’de birkaç çiftlikle görüşme yaptım, yerinde de inceledim. Besicilik yapan arkadaşlar diyor ki, “Ben bir hayvanı alıp 10 ay bakarsam, 210 kiloyu 400-500 liradan satarsam, etin kilosunu 500 liraya satarsam, toplamda 10-20 bin lira kazanıyorum.”
Üreten dertli, alan dertli. Şimdi hangi emekli gidip 35-40 bin liraya kurban alabilir? Hisseli olarak 7 kişi bir büyükbaşa girse bile… Zaten “polos kesilir” diyorlar. Artık kesmeseler de olur mu? Muhtemelen dinen de bir sakıncası yoktur. Bence kesmesinler çünkü gerçekten çok büyük bir sıkıntı var. Üretici memnun değil, alıcı memnun değil. Türkiye’nin geldiği nokta bu. Kaçımız evimize rahat rahat et alabiliyoruz?
Ben 1499 liraya et gördüm bazı reyonlarda. Asgari ücretle kıyasladığınızda bu, maaşın %7-8’i demek. 1 kilo et. Geçmişte de bunları çok konuştuk, biliyorsunuz. Maalesef son 2-3 yılda çok daha kötü bir noktaya geldik. Daha iyi değiliz. Diyebilir miyiz daha iyi bir noktadayız? Hayır."
GENÇLER EVLENEMİYOR
Sayın, gençlerin ekonomik nedenlerle evlilikten uzaklaştığını şu sözlerle anlattı: "Ben zamanında “bir evliliğin maliyeti 500 bin lira oldu” diye demeç vermiştim. Şimdi 1 milyon lira. Bir sene sonra nasıl olur? Gençler evlenemiyor. Nereden bulacak 1 milyon lirayı? Aile buldu, çocuk evlendi. Evini nasıl alacak? Arabasını nasıl alacak? Doğru mu? Mümkün değil.
Bir çocuğun bez ihtiyacından bahsedeyim. Kızım şu an 7 yaşında. En son bıraktığımda büyük paket bebek bezi 90 liraydı. Geçen bir arkadaş, aynı bezi 1.000 liraya almış. Çocuk bakmak problem oldu artık. Gençlerin çoğu bu sorunları düşünüyor.
Özellikle son dönemde, Ekrem Bey’in gözaltına alınmasından sonra gençlerle ilgili bir çalışma yaptık. Bizzat Saraçhane’de olan gençlerle görüşüldü. Hiçbir siyasi parti adına değil, bunu biliyoruz. Gençler sadece yarınlarını göremedikleri için bir başkaldırı gösterdiler.
Siz bu gençleri, sokağa çıktıkları için, ki bildiğimiz kadarıyla hiçbir yere zarar da vermediler, alıp cezaevine koyarsanız… Bayram öncesi yalvardık, bu gençleri aileleriyle bayramlaşsınlar diye çıkarın dedik. Üniversite 1. sınıf öğrencisi var, lise 10. sınıf öğrencisi var. Siz bu çocukların hayatını neden bitirmeye çalışıyorsunuz?
Neresinden tutsak elimizde kalıyor. İktidar açısından “istikrarlı” diyebileceğimiz hiçbir şey yok."
PKK MESELESİ
Terörün sona ermesini desteklediklerini ancak sürecin şeffaf ve güvenli yönetilmesi gerektiğini söyleyen Mahir Sayın: "Şimdi çözüm süreciyle ilgili biz başından beri bu süreci açıkçası destekliyoruz. Türkiye’de terörün olmamasının hiç kimseye zarar vermeyeceğini biliyoruz. Terörsüz bir Türkiye, milliyetçi kesimdeki arkadaşlarımıza zarar vermeyecektir. Terörsüz bir Türkiye, sempatizanı olan kesimlere de zarar vermeyecektir. Aksine, Türkiye’ye çok ciddi maddi ve manevi katkılar sağlayacağını düşünüyoruz. Bunu da sürekli dile getiriyoruz.
Ancak bu sürecin bazı koşulları var; doğru yürütülmesi gerekiyor. Evet, iktidar bir şey söyledi ama süreci nasıl yürütecekler? Silahlar nasıl bırakılacak? Terör örgütünün en üst kademesinde bulunan 40-50 kişilik bir ekip var. Bu kişiler nerelere gidecek? Gidecekleri ülkeler Türkiye açısından olumlu ülkeler mi, olumsuz ülkeler mi? Bunların hepsinin altyapısı hazırlanmalı ve iktidar, süreci bütün muhalefete sunmak zorunda.
Şunu söyleyelim: Silah konusunda, Türkiye’nin de garantör olduğu, ulusal ve uluslararası kameralar karşısında silahların tamamının gömülmesini istiyoruz. Yani bu silahların bir garanti ülkeye teslim edilmesi gerekiyor. “Biz silahları gömdük, artık yok” anlayışını kabul etmiyoruz. Böyle bir durum, sürece ciddi zarar verecektir. İstediğimiz, uluslararası denetim altında, silahların açık biçimde teslim edilmesidir.
Silahlar teslim edildikten sonra, yönetim kadrosunun hangi ülkelerde bulunacağı da önemlidir. PKK’nın şu anda 40-50 kişilik, zaman zaman 30’a düşen, zaman zaman 50’ye çıkan bir yönetim kadrosu var. Bu kişilerin yerleşeceği ülkeler, Türkiye’nin belirleyeceği ülkeler olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin onaylamadığı ülkeler olursa, bu kişiler ileride Türkiye’ye karşı tehdit unsuru olarak kullanılabilir. Tarihte, Osmanlı’dan bu yana yaşadığımız tecrübeler buna örnektir. Bu nedenle iktidarın, bu süreci bütün muhalefetle açık biçimde paylaşması, yol haritasını netleştirmesi gerekir."
STADIN İSMİNİ ARTIK VERİN
Sayın, Eskişehir Stadyumu için yıllardır süren isim tartışmalarına da değindi: “Eskişehir Stadyumu’yla ilgili de şunu söyleyeyim. 9 yıldır bekliyoruz. Artık ne isim verecekseniz verin. Eskişehir’le özdeşleşen Atatürk Stadyumu adı vardı. Ancak karşı taraftan şöyle bir öneri gelmiş: “Sponsor adı olsun.” Atatürk Spor Kompleksi yapıp sponsor firma isminin verilebileceği bir formül de olur. Eğer Atatürk ismi korunacaksa, vatandaşın ne istediğini belirlemek çok kolay. Bir anket yaparsınız medya üzerinden. İktidar ve muhalefet ayrı ayrı açsın ki ortalama ortaya çıksın. Vatandaş ne istiyorsa onu koyarız. Stadın isimsiz bırakılmasının, hele ki Eskişehir’in bu başarısından sonra, sokaktaki vatandaşın artık hiç tahammülü kalmamış durumda. Yerel sponsorlar varsa, onlar da herhalde isimlerinden feragat edebilirler. Stadın bir kenarına kendi logolarını asabilirler.”
VEKİLİN AK PARTİ’YE GEÇİŞİ
Konya Milletvekili Hasan Ekici’nin AK Parti’ye geçişini sert sözlerle eleştiren Sayın: "Konya Milletvekili Hasan Ekici, Gelecek Partisin’den istifa ederek AK Parti’ye katıldı
“Hani artık “Bey” demeye de dilimiz varmıyor. Hasan Bey… Konya İl Başkanımızın bir paylaşımı var. Bizden bir vekil gittiğinde, babası partiden içeri giriyor, “Bu giden şahıs ne kadar karaktersiz bir adammış” diyor. Babası bunu söylüyor. Dahası da var ama kameralar açık olduğu için söyleyemiyorum. Merak ediyorum, dün akşam babası ona ne demiştir? Öbür vekil için de aynı şeyleri mi söylemiştir, yoksa desteklemiş midir?
Konya’da duyduğumuz şey çok üzücü. Yakın çevresine “Çoluk çocuğumun istikbalini düşünmek zorundayım” demiş. Yani istikbal iktidardaysa… Giden arkadaşlar demek ki iyi niyetle gitmiyorlar. Eğer mesele vekillikse, bizde de vekildiniz. Orada da vekil olacaksınız. Ama istikbalden kastınız iktidara girip yolsuzluk yapmak, hırsızlık yapmaksa, biz o anlayışta yokuz. Gittiği için bütün samimiyetimle söylüyorum, hiç üzülmedik. Hüseyin Başkan da Ankara’daydı. Genel başkanla birlikte gülüyorduk. Aramızdan böylelerinin ayrılması bizi sevindiriyor.
Ancak şuna dikkat edin. İktidar iki partiye operasyon yapıyor. Biri Gelecek Partisi, diğeri Yeniden Refah Partisi. Belediyelerden de geçişler oldu. İktidarın hedefinde en başta Gelecek Partisi var. Diğer partilerle ilgilenmiyorlar bile. Biz bunu yaşadık, görüyoruz, özel görüşmeleri de biliyoruz. Neler teklif ettiklerini de biliyoruz. Fakat elimizde belge yok. Rüşvetin belgesi olmaz zaten. Bu yüzden ispat edemiyoruz. Ama bu baskılar bizi yıldırmaz. Vekilsiz kalsak bile bu parti %5’leri gördü. Şu anda %3’ler civarındayız. Bu yeterli mi? Hayır. Ama önümüzdeki 6-7 ayda çok farklı noktalara geleceğimize inanıyoruz. Yaptığımız saha çalışmaları da bunu gösteriyor.
İktidar elinden geleni yapsın. Biz buradayız, dimdik duruyoruz. Genel başkanımızın arkasındayız. Asla ve kata, bunu kameralar önünde söylüyorum: Sosyal medyada da paylaşıyoruz. Biz, genel başkanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’nu hiçbir zaman yalnız bırakmayacağız. Gidenler çürüklerimizdir.
Giden arkadaşla ilgili söyleyecek çok şeyimiz var. Daha önce gidenlerden biri, Nedim Efendi, benimle birlikte partinin işaret kurulundaydı. AK Parti’ye geçmeden önceki son toplantıda, “AK Parti için lağım çukuru” dedi. Ben bunu, Cumhurbaşkanı’nı da etiketleyerek sosyal medyada paylaştım. Gittiği gün.
Sayın Cumhurbaşkanı bu kişiyi aldı, sonra dönüp “Bu kim, nereden geliyor?” dedi. Hiç olmak istedi, hiç oldu. Israrla da Gelecek Partisi’nden geldiğini Özlem Hanım’a iki defa tekrar ettirdi. “Nereden geldi?” diye. Biz yılmayacağız. Cumhurbaşkanı da bunu bilsin.
Allah’a hamdolsun, tüm kadrolarımız sahada. Ben son 10-15 günde 10’a yakın il gezdim. Şu anda sahada 4-5 genel başkan yardımcımız var. Onlar da en az 8-10 il gezerek dönüyorlar. Sahayı tarıyoruz. Vallahi billahi yenilecekler. Bundan adımız gibi eminiz. Artık bu iktidarın saltanatı bitmiştir. Bu halk, onların lüks içinde yaşaması için yoksulluk çekmek zorunda değil.
Genel başkanımızın bir sözüyle bitireyim: “Sizin yoksulluğunuz, onların yolsuzluğudur.” Evet, onlar yolsuzluk yapmasa, bu ülke yoksul olmazdı. Biz bu süreçleri geçmişte de yaşadık, yine yaşıyoruz.”