Eskişehir Barosu, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, insan haklarının hem dünyada hem de Türkiye’de ağır bir sınavdan geçtiğini ifade etti. Baro açıklamasında, “İnsan onuru, adaletin ve hukukun varlık sebebidir” sözleriyle, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin kabul edildiği 1948’den bu yana geçen 77 yıla rağmen eşitlik ilkesinin hâlâ tam anlamıyla hayata geçirilemediğine dikkat çekildi.
Beyannameye rağmen hak ihlallerinin, adaletsizliğin, savaşların ve ayrımcılığın tüm dünyada sürdüğünün altını çizen Baro, özellikle Filistin’de uzun süredir devam eden bombardımanlarda binlerce sivilin hayatını kaybetmesinin uluslararası hukukun yok sayıldığını gösterdiğini belirtti.
Açıklamada, “Savaşın hiçbir gerekçesi sivillerin yaşam hakkını ortadan kaldırmaz. Savaş suçlarının cezasız kalmaması insanlık onurunun gereğidir” denildi.
Türkiye’de de insan haklarına ilişkin sorunların giderek derinleştiği vurgulanan açıklamada; adil yargılanma hakkı, ifade özgürlüğü, kadın ve çocukların şiddetten korunma hakkı, çevre ve barınma hakkı gibi en temel hakların ihlalinin artık olağan hale geldiği belirtildi. “Hukukun üstünlüğü yerine idarenin üstünlüğünün yerleşmeye başladığı” ifade edilen süreçte, savunma hakkının da doğrudan baskı altında bulunduğu kaydedildi. Avukatların yalnızca müvekkillerinin değil, toplumun tamamının hak arama özgürlüğünün güvencesi olduğu hatırlatılarak, “Her türlü baskı ve yıldırma girişimine rağmen insan haklarının savunulmasından vazgeçmeyeceğiz” mesajı verildi.
19 Mart Eylemlerine vurgu yapıldı
Açıklamada, Eskişehir Barosu tarafından yayımlanan ve 19 Mart sonrasındaki eylemlerde yaşanan ihlalleri ortaya koyan İnsan Hakları Raporu’na da değinildi. Bu süreçte savunma hakkına, toplantı ve gösteri özgürlüğüne ve adil yargılanma ilkesine yönelik müdahalelerin demokrasiyi ciddi biçimde zedelediği kaydedildi. Rapordaki bulguların, hukuk devletinin ve yargı bağımsızlığının önemini bir kez daha ortaya koyduğu ifade edildi.
Eskişehir özelinde ise çevre hakkının insan haklarıyla ayrılmaz bir bütün olduğuna dikkat çekildi. Doğal kaynaklara ve tarım alanlarına zarar verdiği belirtilen maden projelerinin, yaşam hakkını doğrudan tehdit ettiğinin altı çizilerek, “Doğanın talan edilmesine karşı durmak, hukukun, bilimin ve vicdanın ortak sorumluluğudur” denildi.
“MESEM Uygulamaları, çocuk hakları alanında denetim eksikliğinin bir sonucudur”
Son dönemde MESEM kapsamında çocukların ağır ve denetimsiz koşullarda çalıştırılması sonucu yaşanan ölümlerin de hatırlatıldığı açıklamada, bu kayıpların vicdanları derinden sarstığı vurgulandı. Çocuk hakları konusunda denetim eksikliklerinin artık ertelenemez bir sorun olduğu belirtildi.
“İnsan hakları mücadelesi her alanda sürdürülmelidir”
Açıklamanın sonunda basın mensuplarına teşekkür eden Baro, insan hakları mücadelesinin yalnızca bir güne sığmadığını belirterek şu ifadeleri kullandı: “Bir öğrencinin eğitim hakkında, bir kadının şiddetten korunma talebinde, bir işçinin güvenli bir ortamda çalışmasında, bir çocuğun oyun oynama hakkıyla hayat bulan insan hakları mücadelesi; yılın her gününde, her alanda sürdürülmesi gereken bir sorumluluktur. Çünkü biz biliyoruz ki, adaletin gerçek ölçüsü, en savunmasızın hakkını koruyabildiğimiz, en sessizin sesini duyurabildiğimiz andır.”
