Toplantıda TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Selma Güder, Alpagut-Atalan bölgesinde yapılması planlanan maden projesine 18 Ekim 2025 tarihinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen ÇED olumlu kararını eleştirdi. Güder, “Bu kararla ülkemizin en bereketli toprakları büyük bir yıkıma uğrayacak, milyonlarca ton su tüketilecek. Kesilecek on binlerce ağaç geri gelmeyecek, orman ekosistemimizde büyük bir yara açılacak” dedi.

Proje sürecinin iki kez geri çekildiğini hatırlatan Güder, “ÇED süreci 5 Temmuz 2024’te duyuruldu. 15 Ağustos 2024’te halkın katılım toplantısı yapıldı, 9 Nisan 2025 ve 4 Temmuz 2025’te iki kez İDK toplantısı düzenlendi. Nihai ÇED raporu 26 Ağustos 2025’te açıklandı ve 18 Ekim 2025’te projeye onay verildi” ifadelerini kullandı.
Tüm itirazlara rağmen alınan kararın hukuki mücadeleye taşınacağını söyleyen Güder, “ÇED olumlu kararının iptali için dava açacağız. Sadece bir değil, birçok kurum, köylü ve yurttaş bu karara karşı dava açacak. Alpagut-Atalan ormanlarının bir tek dalını kestirmemek için elimizden gelen her şeyi yapacağız” diye konuştu.
Güder, aynı zamanda Eskişehir’in birçok maden tehdidi altında olduğunu belirterek, “Sarıcakaya, Kaymaz ve Behçetiye altın madenleriyle doğamız büyük bir tehdit altında. Ancak biz, doğayı, yaşamı ve tarımsal üretimi savunanlar olarak güçlüyüz. Çünkü bu toprakların asıl sahibi bizleriz” dedi.
“Topraklarımız Zehre Dönüşecek”
Alpagut-Atalan bölgesinde yaşayan mahalle sakini Ahmet Adalı, bölgenin İç Anadolu’nun en verimli topraklarına sahip olduğunu vurguladı. “Bizim bölgemiz İç Anadolu’nun Antalyası olarak bilinir. Yılda 8–9 ürüne kadar üretim yapılabiliyor. Ancak bu verimli topraklar artık zehre dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya” dedi.

Adalı, madenin sadece bölgeyi değil, ülke genelinde gıda tedarikini de etkileyeceğini belirterek, “Biz ürettiğimiz ürünlerle İstanbul’u ve Ankara’yı besliyoruz. Dünyada tarım bu kadar değerliyken, bizim topraklarımız altın bahanesiyle zehirlenecek. Sakarya Nehri üzerinde sondaj çalışmaları yapılıyor, bu gidişle Sakarya’yı da kurutacaklar” diye konuştu.
Vatandaşlara düşük fiyatla arazi satmaları için baskı yapıldığını ileri süren Adalı, “Dönümünü 48 bin liraya almak istiyorlar, vermezsek istimlak edeceklerini söylüyorlar. Biz binlerce yıldır üretim yapıyoruz ve devam etmek istiyoruz” dedi.
Adalı, maden çalışmaları başlamadan bile yabani hayvanların yaşam alanlarını kaybettiğini, artık tarlalara indikleri için üretimin zarar gördüğünü belirterek, “Doğal denge bozuluyor. 3–5 yıl sonra orman kalmayacak, üretim bitecek. Halkın bu mücadeleye destek vermesini istiyorum” ifadelerini kullandı.
“Topraklarımızı Çürük Hâlde Geri Verecekler”
Mahalle sakini Halime Tuncer ise, köylülerin yıllardır madenin zararları konusunda yanlış bilgilendirildiğini söyledi. “Hep iyi tarafları anlatılmış, zararları gizlenmiş. Bu duruma çok üzüldük. ÇED raporunun iptalini umut ediyorduk ama mücadelemiz sürecek” dedi.

Kiralama yöntemiyle toprakların kullanılmasına da tepki gösteren Tuncer, “15–20 yıl sonra bana kiralık verdiği toprağı çürük halde geri verecekler. O toprakta artık mahsul yetişmeyecek. Bizler çocuklarımıza bir karış sağlıklı toprak bırakmak istiyoruz” diye konuştu.
“Maden Ruhsatı Alanı 2.400 Futbol Sahası Büyüklüğünde”
TEMA Vakfı Kıdemli Savunuculuk Koordinatörü Onur Küçük, projenin teknik detaylarına dikkat çekti. “ÇED olumlu kararları her zaman sağlıklı olmayabiliyor. Bu projede ciddi çelişkiler ve eksiklikler var. Ruhsat alanı 1.800 hektar, yani yaklaşık 2.400 futbol sahası büyüklüğünde. Aynı şirkete ait bitişikte 1.300 hektarlık bir başka ruhsat daha var” dedi.

Bölgedeki diğer maden ruhsatlarına da değinen Küçük, “Bölge neredeyse tamamen maden ruhsatlarıyla kuşatılmış durumda. Bu da ekosistem bütünlüğünü ciddi biçimde tehdit ediyor. ÇED raporunda ormanların ‘bozuk orman’ olarak gösterilmesi bilimsel değildir. Orman sadece ağaçlardan ibaret değildir; canlısıyla, suyla, iklimiyle bir ekosistemdir” ifadelerini kullandı.
TEMA Vakfı olarak dava açacaklarını açıklayan Küçük, “Bu proje sadece bir alanı değil, bütün bir ekosistemi tehdit ediyor. Ciddi eksiklikler var, dava açacağız” dedi.
“295 Litre Su İhtiyacı 22 Litreye Düşürüldü”
Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu adına konuşan Uygar Kurtcu, sürecin en başından beri maden şirketlerinin desteklendiğini söyledi. “Halkın katılım toplantısından itibaren maden karşıtı mücadelemizi sürdürdük. Ancak Bakanlık, şirketlerin çıkarlarını koruyarak ÇED olumlu kararı verdi” dedi.

Projenin su ihtiyacındaki değişikliğe dikkat çeken Kurtcu, “İlk dosyada saniyede 295 litre su gerekiyordu, itirazlarımızdan sonra bu miktar 22 litreye düşürüldü. Hiçbir açıklama yapılmadan bu değişiklik gerçekleştirildi” diye konuştu.
Kurtcu ayrıca proje alanının diri fay hattı üzerinde bulunduğunu belirterek, “MTA haritalarında açıkça yer alan diri fay, ikinci dosyada haritadan silinmiş. Bu, bilimsel temelden uzak bir yaklaşımdır. Bu iki neden bile projenin iptali için yeterlidir” dedi.
Hukuki mücadelenin süreceğini belirten Kurtcu, “Biz sahada olmaya devam edeceğiz. Bütün Eskişehir halkını davaya sahip çıkmaya çağırıyorum” ifadelerini kullandı.
“Bir Santimetre Toprak 1000 Yılda Oluşuyor”
İkinci kez söz alan Selma Güder, bölgenin tarımsal önemine vurgu yaptı. “Eskişehir’in yeşil sebze ihtiyacının yüzde 75’i bu bölgeden karşılanıyor. İstanbul’un yeşil sebze ihtiyacının neredeyse yarısı da bu bölgeden gidiyor. Roka, tere, semizotu, pırasa, domates, biber, Trabzon hurması, nar, incir, hatta Antep fıstığı burada yetişiyor” dedi.
Toprak oluşumunun önemine dikkat çeken Güder, “Bir santimetre toprak tabakası 100 ila 1000 yılda oluşuyor. Verimli bir tarım için 45–50 santimetre toprak gerekir, bu da milyonlarca yılda oluşur. Bu kadar kıymetli topraklar madene kurban edilemez” ifadelerini kullandı.
Güder, projenin sadece Eskişehir’i değil, Sakarya Nehri havzasına bağlı 10 ili etkileyeceğini vurgulayarak, “Doğanın matematiğiyle oynamayın, çünkü bunun geri dönüşü yok” dedi.
“Bir Halk Sağlığı Felaketi Yaşanacak”
Eskişehir-Bilecik Tabip Odası Başkanı Nazan Aksaray, madenin büyük bir halk sağlığı tehdidi oluşturduğunu belirtti. “Bu sadece bir çevre değil, aynı zamanda bir halk sağlığı meselesidir. Eğer maden açılırsa, geniş bir alanı kapsayan bir halk sağlığı felaketiyle karşılaşacağız” dedi.

Maden ruhsat alanının büyüklüğünü örnekle anlatan Aksaray, “Emek, Büyükdere, Gök Meydanı, Vişnelik, Akarbaşı, Kırmızıtoprak, Erenköy, Yıldıztepe ve Yenikent mahallelerinin toplam yüzölçümü 17,9 kilometrekare. Oysa maden ruhsat alanı 18,4 kilometrekare. Yani bu mahallelerin toplamından daha geniş bir alanı etkileyecek” dedi.
Aksaray, madenin etkilerini “önce ormanlar gidecek, sular kuruyacak, tarım bitecek, ardından siyanür ve ağır metallerle halk sağlığı bozulacak” sözleriyle özetledi.
“Bu süreçte fiziksel hastalıkların yanı sıra, yerinden edilmiş insanların yaşayacağı ruhsal hastalıklar da büyük bir sorun olacak. Ülkemizde 378 bin maden ruhsatı bulunduğu biliniyor; ülkemiz adeta şirketlere teslim edilmiş durumda. Ama biz buna izin vermeyeceğiz” ifadelerini kullanan Aksaray, Tabip Odası olarak dava açacaklarını duyurdu.
“Hukuksuz Bir Süreç İşletiliyor”
Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu avukatlarından Avukat Özgür Erhun, yaptığı açıklamada sürecin başından itibaren çok sayıda usulsüzlük ve hukuksuzluk yaşandığını söyledi.

“ÇED başvuru dosyasından halkın katılımı toplantısına, iki kez yapılan İDK toplantılarına kadar neredeyse hiçbir aşama hukuka uygun yürütülmedi. Halkın katılımı toplantısı halktan kaçırıldı, duyurular yetersizdi, katılımcıların beyanları dikkate alınmadı. Bu süreç başından beri halkın ve doğanın aleyhine işletildi” dedi.
Erhun, hukuki sürecin ayrıntılarına değinerek, “ÇED olumlu kararının iptali için onlarca, hatta yüzlerce gerekçemiz var. Gerekli başvuruları ivedilikle yapacağız. Platform bileşenleri, sivil toplum kuruluşları ve doğrudan etkilenecek yurttaşlar tarafından çok sayıda dava açılacak” dedi.
Açılacak davalarda “yürütmenin durdurulması” talebinde bulunacaklarını da belirten Erhun, “Davalı idareye cevap süresi beklenmeksizin yürütmenin durdurulması kararı verilmesini talep edeceğiz. Çünkü söz konusu olan İç Anadolu’nun en verimli ekosistemidir. Telafisi imkânsız zararların önüne geçmek için bu kararın ivedilikle verilmesi gerekir” ifadelerini kullandı.
Erhun, ayrıca şirketin ruhsat süreci ve kamu kurumlarından alınan izinler hakkında bilgi edinme başvurularında bulunacaklarını söyledi. “Anayasamızın 56. maddesi gereğince sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı güvence altındadır. Bu hak şu anda ihlal edilmektedir. Biz Eskişehirliler olarak bu hakkı savunuyoruz” dedi.
Açılacak davalarda bilirkişi incelemesi ve keşif sürecinin önemine dikkat çeken Erhun, “Umut ediyoruz ki açılacak dava sonucunda verilecek karar, bu hakkın ihlalinin önüne geçecek ve o coğrafyayı koruyacaktır. ÇED olumlu kararının iptali gerekmektedir. Biz sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamak istiyoruz. Kamunun ve mahkemelerin de buna uygun davranması için tüm hukuki ve anayasal haklarımızı kullanarak mücadeleye devam edeceğiz” diye konuştu.