Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanı Hasan Demir, kentteki yapılaşma sorunlarına ve olası bir deprem riskine ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Depremin Türkiye’nin en ciddi gerçeklerinden biri olduğunu vurgulayan Demir, siyaset ve bürokrasinin bu konuda yeterli önlem almadığını belirtti.
Hasan Demir açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Deprem, bu ülkenin en ciddi gerçeklerinden biri. Olacağı da aşikâr. Hayatlarını bu coğrafyada sürdüren bir memleket olarak, eninde sonunda bir şekilde bu depremden etkileneceğimiz ortada. Ama ne yazık ki siyaset de bürokrasi de bu konuda, yani deprem gerçeği konusunda, gerekli tedbirleri hiçbir şart altında almıyor. İki yıl önce yaşadığımız büyük Hatay depremi, 1999 depremi, Erzincan depremi… O günden bugüne değişen pek bir şey yok. Daha da üzücü olanı, 1999’dan bu yana Türk toplumu olarak deprem vergisi ödüyoruz. Peki bu vergiler nereye gidiyor? Halk hükümete sorduğunda, “Deprem vergisi veriyoruz ama ne oluyor?” dediğinde, aldıkları yanıt genellikle şu oluyor: “Yola gitti, başka hizmetlere gitti, köprü yaptık.” Bu da son derece abes bir durum.
Eskişehir’in zemin yapısını herkes biliyor. Merkezde, zeminin hemen dibinde çok ciddi su birikintileri ve yapısal sıkıntılar var. Yani şehir her an bir felaketin eşiğinde olabilir ama ne siyaset ne bürokrasi bu konuda bir adım atıyor. “Kentsel dönüşüm” diye bir kavram var. Ancak Türkiye’de, özellikle Eskişehir’de bu kavram çok yanlış anlaşılıyor. Kentsel dönüşüm, normalde dikey yapılanmanın yatay mimariye sevk edilmesi, şehir alanlarının doğru planlanması, deprem anında yolların açık kalması gibi unsurları içerir. Ama bizdeki uygulama sadece yapısal dönüşümle sınırlı. Onda bile ciddi bir ilerleme yok.
Merkezde konuştuğumuz alanlar Doktorlar Caddesi, Hamamyolu, Vişnelik, özellikle Gökmeydan buralar eskiden tarım yapılan ve zemini son derece yumuşak bölgeler. Bu alanların hepsi eski binalarla dolu. Ancak imar planlarında hiçbir güncelleme yok.
Zafer Partisi olarak, belki takip edenler vardır, “4 Bölge, 4 Deniz” adını verdiğimiz bir projemiz var. Bu projenin temel amacı, depremin oluşturabileceği olası riskleri en aza indirmek. İstanbul gibi nüfusu 15-20 milyona dayanmış bir metropolü 10 milyonun altına çekmek, ağır sanayiyi Anadolu’ya yaymak istiyoruz. Kuzeyden güneye, batıdaki deniz ulaşımını ve limanları kullanarak tarım ve sanayi bölgelerini Türkiye geneline yaymak istiyoruz.
Peki bunun depremle ne ilgisi var? Şehirlerin üzerindeki yoğunluğu azaltmamız gerekiyor. Olası bir depremde kayıpların minimize edilmesi için İstanbul ve Marmara gibi bölgelerde yaşayan insan sayısının azaltılması gerekiyor. Bizim projemiz de bu minvalde deprem riskine karşı stratejik öneme sahip.
Parti olarak deprem konusunda ciddi araştırmalar yürüten ekiplerle çalışıyoruz. Genel başkanımız da bilimsel kimliği nedeniyle bu konuya son derece hassas yaklaşıyor. Eskişehir’de, ekiplerimizin yaptığı çalışmalar neticesinde, kamu kurumlarının bulunduğu bazı bölgelerde ciddi riskler tespit ettik.
Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi. Yaklaşık bir buçuk yıl önce depreme dayanıksız olduğu ifade edildi. Beş yerden güçlendirme yapılacağı söylendi ama hâlâ yapılmadı. Orada bulunan biri olarak söylüyorum. Hem merkezi bütçeden gelen kaynağın yetersizliği hem de fakülte içindeki idari sıkıntılar, fakültenin kendi imkânlarıyla bir şey yapmasına engel oluyor. Bu sadece tıp fakültesi için geçerli değil. Şehir hastanesi de bulunduğu alan açısından dikkatle incelenmeli. Sağlam deniliyor ama gerçekten iyi bir teknik çalışmayla bu test edilmeli.
Bugün merkezde bulunan birçok kamu binası ve özel mülk, olası bir Eskişehir merkezli depremde ciddi risk altında. Doktorlar Caddesi, Hamamyolu gibi alanlardaki eski binalar, sıkışık kent düzeni ve hatalı yapılaşma ciddi bir sorun teşkil ediyor. Yatay yerine dikey mimari tercih edilmiş. Bu da riski artırıyor.
Merkezdeki sıkışıklık da kazanılmış hak adı altında meşrulaştırılıyor. Bu da gelecekte büyük felaketlere neden olabilir. Herkes daha yüksek katlı imarlar istiyor. Örneğin Osmangazi Mahallesi şu an 4 kat imarlı. İnsanlar 6 kat istiyor. İnsanlar sağlıktan çok menfaati düşünüyor. O yüzden sıkıntı oluyor. Bugün merkezdeki 8-10 katlı binaların bulunduğu alanlarda ne zemin yapısı sağlam ne de binalar depreme hazır. Ama insanlar arsa veya bina sahibi olarak kendi çıkarlarını düşünerek bu riski görmezden geliyor.
Geleceği düşünen bir toplum yapısı maalesef henüz yok. Oysa bu mesele sadece bireysel değil, toplumsal bir bilinç meselesi. Avrupa, Amerika, Kanada örnekleri veriliyor ama neden öyle olduklarını iyi analiz etmemiz gerekiyor. Toplum olarak menfaatten çok geleceği düşünerek, ortak akılla hareket etmemiz şart.”