BAKAMAYACAKSANIZ SAHİPLENMEYİN!

YAYINLAMA:

Günaydın sevgili okurlarım…

İtiraf ediyorum, hayvanları hep sevdim ama hep uzaktan. Sokakta karşıma çıkan o tatlı kedilere, hevesle pati uzatan köpeklere içim ısınırdı ama “Ben evde hayvan bakamam” derdim. Kolay mı? Sorumluluk büyük; dertleri var, hastalıkları var, ilgisi, maması, aşısı var. Kafamda hep aynı cümle dolaşır dururdu “Ben yapamam.”

Ta ki Minnoş ile tanışana kadar.

Enerjileri çok iyi okuyan, mistik güçleri olduğunu hissettiğim bir ablam hep derdi ki; eğer bir hayvan senin kapını seçiyorsa sakın geri çevirme, o seni boşuna seçmez. O sözlerin üzerine yıllar geçti ama demek ki içime işlemiş… 

Çünkü Minnoş, bir gün kapımızda belirdi. Sonra bir daha… Sonra yine… Gitmek bilmiyordu. Aslında önce kardeşim fark etti; “Abla, bu kedi bizi seçti” dedi. Üçüncü gelişinde artık anladım. Evet, Minnoş bizi seçmişti. Belki de hayat hep ona doğru yürürken ben başka yollara sapmışım; birbirimizi biraz geç bulduk ama iyi ki bulduk.

Ve inanır mısınız, “Neden bunca zaman birbirimizi bulmamışız?” diye hayıflandım durdum. Sanki içimden bir parçaymış gibi… İnsan bazen kendi ruhundan taşıyan bir varlığı çok geç tanıyor demek ki.

Ama acemiydim. Hem de nasıl. İlk defa anne oluyordum, hem de pati annesi.

 Bir tüy dökse, bir mırıldasa, bir iştahsız olsa hemen panikliyordum. Derken yollarımız Veteriner Hekim Ferhat Bey ile kesişti. O kadar ilgili, o kadar güven veren biri ki, Minnoş’un sağlığı konusunda içim ilk kez bu kadar rahat. Veteriner değil de sanki aile büyüğü gibi… İyi ki var.

Minnoş’un tedavisi konuşulurken konu bir anda Eskişehir’deki hayvanlara geldi ve Ferhat Bey bir önemli bir gerçeğin altını çizdi.

 İnsanlar cins ya da tekir fark etmeksizin çok fazla hayvanı sokağa atıyor. Aynı hikâyeler tekrar tekrar yaşanıyor. Hevesle alınıyorlar… Çocuk oynasın diye… Eve neşe katsın diye… Sonra çocuk sıkılıyor, ev değişiyor, hayat karışıyor ve hayvan kapının önüne bırakılıyor. Evde doğmuş minicik bir can, dışarıda ne yapacağını bilemiyor. Aç kalıyor, ürküyor, hastalanıyor ve çoğu zaman veterinerlere çok geç ulaşıyor.

Ve en acısı, öğrencilerin yaptığı terk hikâyeleri… 

Alıyorlar, seviyorlar, ders yılı bitip memlekete dönülünce kapının önüne bırakıp gidiyorlar. Bir hayvanı terk etmek yalnızca sokakta bırakmak değil; güvenini, bağını ve kalbini yaralamaktır.

İşte tam bu yüzden bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Bir çağrı, bir ricadır bu.

Eğer sorumluluk alamayacaksanız,

Eğer hayatınızda gerçekten yeri yoksa,

Eğer bir heves uğruna bir canı riske atacaksanız…

Lütfen ama lütfen hayvan sahiplenmeyin.

Sokaklar zaten yeterince zor.

Soğuk var, açlık var, hastalık var, korku var…

 

Bir hayvanı eve almak; oyuncak almak değildir.

Mırıltısı geçince, masrafı artınca, evi tüy olunca çöpe atılacak bir eşya değildir.

Sevginin, sadakatin en saf hâli vardır onlarda.

 

Konuşamazlar belki ama kırılırlar, beklerler, özlerler.

Minnoş benim kapımı seçti. Belki seninki yarın senin kapında duracak.

Belki titreyerek bir merdivene sığınacak.

Belki gözlerinin içine bakıp sadece şunu diyecek. “Beni gör.”

İşte o an…

Bir anlık hevesle değil, uzun bir ömrün sorumluluğuyla karar verin.

Çünkü sevgi bir heves değil; ömürlük bir bağdır.

 

Sevgilerimle,

Emine Girgin

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *