ARA TATİL CEP YAKIYOR!

YAYINLAMA:

Kasım rüzgârı sokaklarda gezerken, çocukların gözlerinde küçük bir sevinç parlıyor, ara tatil. Ama o sevinç, anne babaların hesaplarıyla kısa sürede yerini sessiz bir iç çekişe bırakıyor. Çünkü 9 günlük bir mola, artık 18 asgari ücrete denk geliyor. Bir ailenin 5 günlük tatil için 400 bin lirayı gözden çıkarması gerekiyormuş haberlerde böyle gördüm..

Evet, 18 asgari ücret!

Vay be!

Bir ailenin beş günlüğüne biraz dinlenmek, biraz da “hadi çocuklar bu tatilde bir yere gidelim” diyebilmesi için gözden çıkarması gereken rakam bu. Kağıt üstünde “ara tatil” diyoruz, ama çoğu evde “ara verme” bile lüks artık.

Bir zamanlar sonbahar tatili demek; termosla çay, arka koltukta battaniye, bir dağ evi ya da sessiz bir kasaba demekti. Şimdi otel fiyatları, uçak biletleri, akaryakıt derken o huzur hissi yola çıkmadan tükeniyor.

Turizmciler “doluluk yüzde seksen” diyor ama çoğumuzun dolan tek şeyi kredi kartı ekstresi.

Bir aile için 400 bin lira…

 Sadece beş gün.

Bir yıl boyunca çalışan bir anne babanın, belki de tek hayali olan küçük bir kaçamak için ödemesi gereken bedel bu.

Tatil artık dinlenmekten çok “harcamayı düşünmek” haline geldi. Gün batımını izlerken bile insan, aklının bir köşesinde “bunu kaç taksitle ödeyeceğiz?” diye hesap yapıyor.

Ama ne yapalım, hani derler ya “züğürt tesellisi” diye… Size züğürt tesellisi vereceğim bugün..

Bizimkisi de biraz o hesap. Çünkü illa bir otele gidip o kadar para harcamanın mantığı yok ki.

Açık konuşayım; ben zaten otel mantığını çok sevmem. Her şey dahil diye gidiyorsun, çoğu şeyden yiyemeden tatil bitiyor. Ultra lüks otel de olsa, butik otel de olsa, sonuçta yiyeceklerin belli, üç tabak, bir tatlı, bir kahve. O kadar para veriyorsun, sonra akşam odaya dönüp “yarın ne yesek acaba?” diye düşünüyorsun. 5 günün otel içinde aynı döngüde geçiyor. Çok sıkıcı!

Benim için tatilin asıl anlamı, gittiğim yerin ruhunu hissetmek. Kalacağım yer temiz olsun yeter. Ama bana şehir sokaklarını göster, yerel bir lokantada sıcak çorba içirecek bir köşe bul. Otelin menüsünden çok, o kentin kokusunu, insanını, müziğini tatmak isterim. Çünkü anılar, genelde açık büfelerde değil, tesadüflerde birikir.

Bazen en güzel tatil, bir çayın buharında ya da eski bir sokakta gezinirken kurduğun hayalde gizlidir. O yüzden otel fiyatlarına bakınca iç geçirenlerdenseniz, üzülmeyin… Belki de en zengin tatili, en sade haliyle yaşıyorsunuzdur.

Bazen en ucuz planlar, en dolu hatıraları bırakır.

Kasım soğuk, cüzdan ince ama umut hâlâ sıcak. 

Belki de artık “nerede dinlenelim?” yerine “nasıl dinlenelim?” demenin zamanı gelmiştir. Çünkü huzurun fiyatı yok, ama huzursuzluğun taksiti çok.

Sevgilerimle,

Emine Girgin

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *