Değişen Erkeklik Kavramı
Bir yazıya denk gelmiştim. “Her şeye rağmen yine de affedebilir misiniz?” diyordu. O an kitabı okumayı durdurdum, bir an düşündüm. Yine de her şeye rağmen affeder miydim? Affetmenin verdiği huzuru, içten bir rahatlamayı yaşamak ister miydim?
Belki… Ama bazı insanlar ve bazı olaylar inanın hiç affedilemiyor. En son kimi yürekten affettiniz sahi? Ben mi? Ben bazen kırgınlıklarımı ömür boyu yüreğimde saklıyorum.
Hafta sonu arkadaşımla eğlenmeye çıktık. Mekânlardaki doluluk oranlarını görünce “Ekonomi kötü diyenler kadeh tokuşturuyor galiba” diye içimden geçirdim. Ah, her neyse…
Ama bazıları vardı ki resmen ava çıkmış gibiydi. Oturdukları sandalyeden gözlerine kestirdikleri kurbanları avlamak için didiniyorlardı. Bana kalırsa erkekler karşı tarafı av gibi görse de kadınların aslında avcı olduğunu unutuyorlar. Çünkü çoğu zaman ava giderken avlanıyorlar. Eh, roller değişti zaten.
Sahi roller değişti demişken…
Geçen gün bir arkadaşımla kahve içerken bana “Emine, erkeklik değişiyor mu sence?” diye sordu. O an düşündüm; aslında affetmek kadar zor bir mesele bu. Çünkü erkeklik de sürekli sorgulanan, yeniden tanımlanan, ama bir türlü tam affedilemeyen bir kavram gibi. Bir yanıyla geçmişin yükünü taşıyor, diğer yanıyla bugünün beklentilerine yetişmeye çalışıyor.
Eskiden erkek dediğin güçlü olacak, ağlamayacak, eve ekmek getirecek, dik duracaktı. “Aile reisi”ydi. Kadın ise arkasında sessizce duracaktı. Ama artık devir değişti. Kadın çalışıyor, kazanıyor, kendi ayakları üzerinde duruyor. Erkek için bu yeni denge biraz kafa karıştırıcı oldu.
Bir yanda hâlâ kulağımıza çalınan kalıplar..
“Erkek dediğin ağlamaz.”
“Erkek dediğin güçlü olur.”
Ama öte yanda sosyal medya çağında bambaşka tipler dolaşıyor. Bakımlı, romantik, duygularını saklamayan, hatta biraz “prenses erkek” modunda olanlar.
Ne yalan söyleyeyim, bu yeni nesil erkek modellerine bir türlü alışamıyorum. Biz erkekliği böyle görmedik çünkü… Erkek dediğin çalışır, sahip çıkar, masada ağırlığını koyar, sevgisini gösterir, gerektiğinde kol kanat gererdi. Güçlü olduğu kadar da güven verirdi.
Şimdi bakıyorum da; “Sen aramadın ben de aramadım” diyen, hesabı bölüşelim diye ısrar eden, kadın trip atınca aynı şekilde trip atan tipler çoğaldı. Ne zaman böylelerine “erkek” demeye başladık? Hangi ara güçlü ve sorumluluk alan erkek figüründen, incinmiş prenseslere döndük?
Kusura bakmayın beyler, biz kadınlar öyle erkeklerden hoşlanmıyoruz. Güçlü olmak sadece kas göstermek değil, sorumluluk alabilmek, sahip çıkabilmek demek. Sevdiğini omuzlamak, yükü paylaşmak, güven vermek… Biz erkekliği orada gördük.
İşte kırılma noktası da burada başlıyor. Erkekler eski kodlarla yetişmiş ama yeni dünyada var olmaya çalışıyor. Çoğu zaman arada kalıyor. Kadın eşitlik istiyor, paylaşım istiyor ama erkeğin içinde hâlâ o eski “reis” rolü kıpırdanıyor.
Ve işin acısı şu, bu arada kalmışlık, sorumlulukları kadının sırtına yüklüyor.
Kadınlar erkek gibi davranmaktan, sürekli yük taşımaktan yoruldu. Maddi manevi destek, duygusal emek, fedakârlık… Hepsi kadının hanesine yazılıyor. Erkeklerse duygusal açıdan daha kırılgan, daha talepkâr ama iş sorumluluk almaya gelince geride duruyor. Bu tablo ister istemez kadınlarda tükenmişlik yaratıyor.
Belki de asıl soruyu burada sormalıyız. Değişen erkeklik gerçekten yeni bir eşitlik anlayışı mı getiriyor, yoksa kadınları daha çok yükün altına sokan bir bahane mi oluyor?
Tıpkı affetmek gibi… Affedince gerçekten özgürleşiyor muyuz, yoksa karşımızdakine yeni bir bahane mi veriyoruz?
Kahvemin son yudumunu alırken düşündüm..
O gece mekânda gördüğüm avcı bakışlı erkekler aslında çoktan rollerini kaybetmişti. Çünkü av dediğiniz kadın artık sadece kurban değil; oyunun kurallarını değiştiren, hatta çoğu zaman avcının aklını karıştıran taraf.
Erkeklik değişiyor, evet… Ama asıl mesele şu, bu değişim gerçekten ilişkilerde adalet ve eşitliği getiriyor mu? Yoksa sadece affedilmeyi bekleyen yeni bir hatadan mı ibaret?