CİNSELLİĞİ AŞK SANAN BİR ÇAĞDA, KALBİN HALA YERİ VAR MI?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Geçen hafta Hıdırellez kutlandı. Şehirde baharın neşesiyle birlikte dilekler de havada uçuşuyordu. Kimi kalem buldu, kimi kâğıt, kimi de gül ağacı… Ben mi?

Kâğıt kalem aramadım, gül ağacı aramaya da üşendim. İçimden geçirdim sadece. Sade, temiz bir dilekti inanın ki; “Allah’ım, artık yüreği güzel, huyu güzel, güvenilir bir adam çıkar karşıma.”

Hani böyle kokusuyla içimi açsın, ama parfüm değil kalbi huzur, aşk koksun. Sabahları yanında uyanmak değil de, sabahları “iyi ki varsın” demek istettirsin. Öyle bir adam. Varsa hâlâ bu evrende ve nasipte, yani gül ağacı falan da gerekmez zaten.

Arkadaşla oturmuş dileklerimize gülüyorduk.

“Acaba Hıdırellez sonuçları ne zaman açıklanır?” diye konuşurken, birden sosyal medyada tanıdık bir yüze denk geldim.

Müge Anlı’nın eski eşi olarak tanıdığım ama sonraları benim için sadece o kadar kalmayan bir isim. Kaç yıl önce üstadım, meslek büyüğümle denk geldiğimde “iyi ki” dedim. İyi ki tanıdım ve hayatıma girdi. Bazen yazılarında yüreğindeki o acıyı derinden hissediyordum inanın ki.. Bazen öyle bir cümle kuruyor ki bütün gün düşünüyorum. “Sahiden de öyle değil miydi?” Sorusu beynimi kemiriyor resmen çoğu zaman. Hem güçlü hem de bir o kadar naif kırılgan kalpli.. Hep diyorum ya hani, “Allah yüreği yüreğinize denk birini çıkarsın karşınıza” diye. Dilerim o da bir gün yüreğinin kıymetini bilene denk düşer, bunu çok hak ediyor. 

Evet, o isim; Usta gazeteci Burhan Akdağ.

Yine döktürmüş. Bir yazı paylaşmış ki… İnsan yüreğiyle okuyor, gözleriyle değil.

“Cinsellik aşk değildir. Flört etmek aşk değildir.

Biri için bütün gece uyanık kalmak aşk değildir.

Aşk, senin sert yanlarını gören ve buna rağmen

seni sevmeyi seçen kişidir…”

Bir durdum. Telefon elimde kaldı. Çünkü ne kadar çok “aşk sandığımız” şeyin, aslında aşk olmadığını fark ettiriyor. Gerçekten de öyle değil mi? Artık insanlar aşkı yaşamak için değil, cinselliği meşrulaştırmak için arıyor.

Sevişmeyi aşkın ispatı sanıyoruz. Ten temasını duygusal yakınlıkla karıştırıyoruz. Ve sonra şaşkın şaşkın, “Ama biz çok uyumluyduk?” diyoruz. Oysa o uyum, sadece bedenlerin miydi? Yoksa sadece birlikte vakit geçirmenin adı mı olmuştu aşk?

Aşktan önce vücutlarımızı tanıyoruz. Sonra isimleri. Sonra belki doğum günlerini… Ama ruh? Ruh hâlâ gizli numara gibi, açılmıyor. Kimse artık kalbine dokundurmak istemiyor. Herkes hızlı, herkes yüzeysel.

Sadece “birlikte olmuş” olmak için birlikte oluyoruz. Ama birlikte kalmak… İşte onu beceremiyoruz.

Çünkü artık sevişiyoruz ama sevmiyoruz. Dokunuyoruz ama bağ kurmuyoruz. Sanki ten teması, içimizdeki boşluğu dolduracak sanıyoruz. Oysa o boşluk birini yanımıza alarak değil, yanımızda kalmak isteyenle dolar. Sevmeden sevişmelerin bıraktığı iz, ruj değil, ruhunda bir parça oluyor. Karma oluyor. Ve sabahları sadece saçlarımız değil, içimizde dağınık uyanıyor. 

Burhan abimin yazısında bir cümle var yüreğime dokunan, “Aşk, senin yapamadığın şeyleri senin için yapan, seni sarıp sakinleştiren, gözyaşların akarken yanında kalan kişidir.”

Ve ben o Hıdırellez gecesi, bunu diledim. Bana sığınak gibi olacak bir adam. Yanımda otururken bile içimi sessizce onaracak biri. Kalbimi soymadan bedenime dokunmayacak biri.

Çünkü biliyorum… Aşk, sevişmek değil.

Aşk, sevilmek de değil sadece. Aşk, korkularına sarılıp kalabilmek. Ve sabah uyandığında hâlâ orada olan birini görebilmek.

Gerisi mi?

Gerisi tam da Burhan abinin yazdığı gibi, gerçekten YALAN’dır.

Sevgilerimle ..

Emine.

Yorumlar
Z
Ziyaretçi 1 gün önce
Son derece haklısınız Emine Hnm. İnşallah bizlerde böyle insanlarla tanışırız.
BEĞENME
0
CEVAPLA