Op. Dr. Ceyhun Ateş, yani Gebzeli annelerin “sen rahat ol, ben buradayım” dediği adam, kendi evinde, kendi yatağında, gözleri tavanda öylece bulunmuş. Sabah kahvesini koymaya gelen yakınları karşısında donup kalmış.
Onu tanıyan herkesin dilinde aynı cümle dolaşıyor bugün: “Daha geçen hafta bir doğum aldım onunla, saatlerce ayakta durmuştu, yorgunluktan gözleri kızarmıştı ama gülümsemesi eksik olmamıştı.”
1996’da Ankara’dan elinde uzmanlık belgesiyle döndüğünde Gebze henüz bu kadar kalabalık değildi. Yüzyıl Hastanesi’nin yeni açılan kadın doğum servisi, onunla birlikte büyüdü adeta. Kısırlık tedavisi için kapısına gelen çiftler “Ceyhun Hoca bir umut verir” diye sıraya dizilirdi. Sezaryen korkusuyla titreyen gebeler, onun “sen gözlerini kapat, ben açarım” dediği an rahatlardı. Çayırova Derman Tıp Merkezi’nde muayenehanesinin duvarı, doğurttuğu bebeklerin fotoğraflarıyla doluydu; her biri ayrı bir hikâye, her biri onun “başardık” gülümsemesiyle çekilmiş.
Bu sabah o duvarlar yetim kaldı.
Polis geldi, savcı geldi, ev mühürlendi. Henüz “kalp krizi”, “ani kardiyak arrest” ya da başka bir şey denmedi. Sadece “inceleme sürüyor” cümlesi havada asılı kaldı. Gebze’de kimse bunu konuşmak istemiyor aslında; herkes hâlâ “uyanır şimdi” diye bekliyor sanki.
Medical Park’taki eski hemşiresi telefonda titreyen bir sesle şunu dedi: “Onun elinden doğmayan Gebzeli kalmadı neredeyse… Şimdi kime güvenip doğuracağız biz?”
Bayramoğlu’nun denize nazır evinin balkonunda hâlâ dün akşamdan kalma çay bardağı duruyormuş. Yanında yarım kalmış bir sigara. Sönmüş.
Gebze bugün biraz daha eksik. Biraz daha sessiz. Biraz daha anne kokusu eksik.
Ceyhun Hoca’nın son cümlesi, bir hastasına yazdığı mesajda kalmış: “Yarın kontrole bekliyorum, bebeğiniz çok güzel tekmeliyor, merak etmeyin.”
Yarın gelmedi.