Ceren Kökoğlu, Beylikova’da bulunan 694 milyon tonluk rezervin, dünya genelinde stratejik önem taşıyan 17 elementten oluştuğunu belirterek, bu madenlerin savaş sanayii, savunma teknolojileri ve yeşil enerji sistemlerinde yoğun olarak kullanıldığını hatırlattı.

“ABD’nin bu rezervle ilgilenmesi tesadüf değildir. Çin’in üretim ve rafinasyon alanındaki tekelini kırmak isteyen Batılı ülkeler, Türkiye gibi ülkeleri yeni sömürü alanları haline getirmeye çalışmaktadır,” diyen Kökoğlu, bu durumun Türkiye’nin dışa bağımlılığını artıracağını ifade etti.
“Beylikova’daki zenginlik halkın değil, tekellerin kasasına gidecek”
Türkiye’nin bu madenleri işleyecek teknolojiye ve rafinasyon altyapısına sahip olmadığını vurgulayan Kökoğlu, “Beylikova’daki zenginlik, halkın değil, emperyalist tekellerin kasalarına akacaktır. Erdoğan yönetiminin Washington’daki temaslarında bu rezervlerin gündeme gelmesi, Türkiye topraklarının açık pazara çıkarıldığının göstergesidir,” dedi.
“Madencilik faaliyetleri çevre felaketine yol açacak”
Nadir toprak elementlerinin madenciliğinde yüksek miktarda toksik atık ve radyoaktif yan ürünlerin açığa çıktığını belirten Kökoğlu, Eskişehir havzasının geri dönüşü olmayan bir şekilde kirlenme riskiyle karşı karşıya olduğunu söyledi.
“Tarım ve orman alanlarının ortasında yürütülmesi planlanan bu faaliyetler, su kaynaklarını tüketecek, toprağı ve yer altı sularını zehirleyecektir. Beylikova’da yaşanacak olası bir felaket, Erzincan İliç’teki siyanür faciasının bir benzeri olabilir,” ifadelerini kullandı.
“Yeşil enerji bahanesiyle yeni bir sömürü dalgası”
Kökoğlu, emperyalist ülkelerin nadir toprak elementlerini “yeşil enerji dönüşümü” bahanesiyle meşrulaştırmaya çalıştığını savundu:
“Elektrikli otomobiller, rüzgar türbinleri, güneş panelleri gibi ürünler ‘temiz enerji’ olarak gösteriliyor. Ancak bu teknolojilerin hammaddesi olan madenler, işçilerin sağlığını ve doğayı yok ederek çıkarılıyor. Kâr tekellere, zarar halka kalıyor.”
“Birleşik mücadeleyle durdurabiliriz”
Kökoğlu, nadir toprak elementleri meselesinin yalnızca çevre değil, aynı zamanda bağımsızlık ve sınıf mücadelesi sorunu olduğunu belirterek, “Bu topraklar, bu su, bu hava hepimizindir. Emperyalistlerin planlarını ancak işçilerin ve emekçilerin birleşik gücü durdurabilir,” dedi.
EMEP’in çağrısını yineleyen Kökoğlu sözlerini şu ifadelerle tamamladı:
“Toprağımıza, suyumuza, emeğimize, geleceğimize sahip çıkalım! Nadir toprak elementleri yağmasına, emperyalist sömürüye ve doğa talanına geçit vermeyelim. Yaşanabilir bir ülke, bağımsız bir gelecek için birleşelim.”