Eskişehir Haber Eskişehir Gündem Yeniden Refah Partisi’nden PKK açıklamasına “ihtiyatlı iyimserlik” vurgusu

Yeniden Refah Partisi’nden PKK açıklamasına “ihtiyatlı iyimserlik” vurgusu

Yeniden Refah Partisi Eskişehir İl Başkanı Faruk Güler, PKK’nın silah bırakacağı yönündeki açıklamalara ilişkin sürecin şeffaf yürütülmediğini belirterek çok sayıda sorunun yanıtsız kaldığını söyledi.

Haberleri

PKK’nın silah bırakma kararı ve bu sürecin siyasi zemindeki yansımaları kamuoyunda geniş yankı bulurken, Yeniden Refah Partisi Eskişehir İl Başkanı Faruk Güler, düzenlediği basın toplantısında sürece dair parti tutumunu ve soru işaretlerini açıkladı.
Yeniden Refah Partisi Eskişehir İl Başkanı Faruk Güler, düzenlediği basın toplantısında şu ifadeleri kullandı:
“Gündem, PKK’nın silah bırakması meselesi. Elbette bunun bir geçmişi var ve sonrasında neler olacağı da önemli. Parti olarak bu gelişmeye ‘ihtiyatlı iyimserlik’ ile yaklaşıyoruz. Evet, akan kanın durması, annelerin artık ağlamaması, tüm ülke tarafından arzu edilen bir gelişme. Ancak bu sürece ihtiyatla yaklaşmamız gerektiğini de ifade ediyoruz. Çünkü bu süreçte cevap bekleyen birçok sorumuz var.
Örneğin, Öcalan ‘umut hakkı’ndan faydalandırılacak mı? Partinin lider kadrosu, Kandil kadrosu yargılanacak mı? Silahlar nasıl teslim edilecek? Mevcut silahlar PYD ve YPG’ye mi kaydırılacak? PKK’nın lav edilmesiyle birlikte, onun Suriye kolu olan PYD ve YPG ne olacak? Şu anki görüşmelerden böyle bir sonucun çıkacağını düşünmüyoruz.
Zaten son 3-4 yıldır PKK’nın herhangi bir eylemi yok ve tabela örgütüne dönüşmüş durumda. Bir terör örgütünün bitirilmiş, lav edilmiş olmasından söz ediyoruz. Bu ülkede yaşayan hiç kimse, ‘Akan kan durmasın mı?’ diyemez. Elbette dursun. ‘Anaların gözyaşı dinmesin mi?’ Elbette dinsin. Çocuklarımız şehit olmasın. Diyarbakır annelerinin de ifade ettiği gibi, çocuklarımız PKK’nın eline düşmesin. Bunların hepsini kabul ediyoruz.
Ancak burada asıl önemli olan, bu olayın nasıl başladığı ve nereye doğru evrildiğidir. PKK’nın lav edilmesiyle ilgili olarak farklı bir senaryo olduğunu düşünüyoruz. Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesi için önünde iki engel var. Bunlardan biri, 400 milletvekiliyle anayasa değişikliği; diğeri ise 360 milletvekiliyle erken seçim kararı alabilmek. Cumhur İttifakı’nın sandalye sayısı bu hedeflere ulaşmaya yetmiyor. Dolayısıyla yanlarına başka bir partiyi daha almaları gerekiyor.
Bu bağlamda, Meclis’te DEM Parti ile gizli bir koalisyon ya da ittifak yapılıyormuş hissi veriliyor. Eğer DEM Parti, erken seçim konusunda Cumhur İttifakı’na destek verirse, 360 milletvekili sayısına ulaşmaları mümkün. Ancak anayasa değişikliğine mi gidilecek? PKK’nın lav edilmesiyle birlikte Kandil kadrosuna, Öcalan’a, Demirtaş’a ve cezaevindeki terör suçlularına neler vaat edildi?
Maalesef süreç şeffaf şekilde yürütülmüyor. Örneğin, tüm partilerin temsil edildiği bir Meclis komisyonu kurulmadı. Görüşmeler sadece DEM Parti’nin ve AK Parti’nin kendi kadroları arasında yürütüldü. Diğer partiler yok sayıldı. Bu nedenle gizli, açıklanmayan ve şeffaf olmayan bir süreçte soru işaretleri kaçınılmaz hale geliyor.
PKK silah bırakacaksa, PYD ve YPG de silah bırakacak mı? Bu konuda hiçbir resmi açıklama yapılmadı. Ayrıca PKK kendini lav ederken, ‘yürütme kurulumuz devam edecektir’ diyor. Bu ne anlama geliyor? Lozan’dan, 1921 Anayasası’ndan söz ediyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısıyla ilgili bir iddiada mı bulunuluyor? PKK kendini lağvederken hükümetten ne talep etti?
Dahası, ‘Biz kazandık’ havası yaratılıyor. Sanki bir zafer kazanılmış gibi açıklamalar yapılıyor. Öte yandan, Suriye’de yaşanan iç savaşa bakalım. Esed görevden alındı, yerine Ahmed Eşar geldi. Yıllarca iç savaş sürdü. Hakkında 10 milyon dolar ödül konmuş bir kişi olan Heteşe lideri, önce Amerika’nın terör listesinden çıkarıldı, sonra Türkiye’nin de listelerinden çıkarıldı ve hiçbir direnişle karşılaşmadan Suriye’nin başına getirildi.
Sonrasında PYD ve YPG ile birlikte Kobani’de Mahsun Kobani ile bir anlaşma imzalandı. Bu yapı şu anda Suriye ordusuna entegre edilmiş durumda. Böyle bir durumda Türkiye, sınır ötesi operasyon yaptığında kimi hedef alacak? PYD ve YPG’ye karşı bir operasyon, doğrudan Suriye devletine karşı bir operasyon anlamına mı gelecek? Bizi böyle büyük bir savaşın eşiğine mi getirmek istiyorlar?
Trump da Kobani için ‘bizim müttefikimizdir’ diyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı mektupta ‘akıllı ol’ diyor, ‘Mahsun Kobani ile masaya otur’ diyor. O halde sormak gerekiyor: PKK’yı kim kurdu? PKK’yı emperyalist güçler Türkiye ilerlemesin, kalkınmasın, kardeş halklar birbirine düşman olsun diye başımıza bela etmedi mi?
Bugün bu yapıyı başımıza musallat eden ülkeler, şimdi bayram havasında kutlama mesajları yayınlıyor. Bu gelişmeyi Türkiye Cumhuriyeti’nin ve hükümetin başarısı olarak gösteriyorlar. Peki bu emperyal güçler – İngiltere, Almanya, Amerika, İsrail – neden bu kadar sessiz?
Bütün bu soruları sormak bizim görevimiz. Şeffaf yürütülmeyen her süreçte mutlaka gizlenen bir şey vardır. Kobani, yani Sarı Bölge, Fırat’ın doğusunda İsrail’le birleşecek bir yapı inşa edilmek isteniyor. Asıl endişemiz de burada. PKK bitti derken, çok daha büyük bir örgütle mi karşı karşıya kalacağız?
İşte altılı masa… Hayır efendim, ‘Altı artı bir masa’nın altında ‘DEM’ var; siz PKK ile ittifak yapıyorsunuz ve demleniyorsunuz… Bu cümleleri duymadık mı? Bu cümleler şimdi neden hiç zikredilmiyor? O gün PKK vardı da, o gün demleniyorduk da, bugün ne oldu? Bugün ne değişti?
Yine kayyum atadığınız bir belediye başkanını, terör suçlamasıyla görevden aldığınız bir ismi bu görüşmelerde baş tacı yapıyorsunuz: Ahmet Türk Bey… Yani bu kadar tutarsızlığın bir arada olduğu bir süreç yaşanıyor.
Ama Türk halkına algı olarak yansıtılan tek konu: ‘Terörü bitirdik. Analar artık ağlamayacak.’ Yahu, kabul, hay hay, sıkıntı yok. Fakat bütün bu sorularımıza cevabı kim verecek? O yüzden biz bu sürece ‘ihtiyatlı iyimserlik’ olarak yaklaşıyoruz.”
 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *