Berivan Özkara, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilmesinin 53. yılında yaptığı açıklamada, gençliği emperyalizme, savaşa ve faşizme karşı sokaklara çağırdı. 6 Mayıs’a yönelik çağrısını, hem bugünün toplumsal koşulları hem de geçmiş mücadele mirası üzerinden kuran Özkara, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilmesinin üzerinden 53 yıl geçti.
Gençlik mücadelesinin en ön safındaki bu üç fidan, dönemin iktidarı ve sermaye sınıfı tarafından; demokratik, özgür, sınıfsız bir ülke ve dünya mücadelesini cezalandırmak amacıyla idam edildi. Tüm dünyada yükselen gençlik hareketi, Türkiye’de emekçi sınıfın mücadelesiyle birleşmiş, büyümüş ve iktidarın korkulu rüyasına dönüşmüştü.
68’den bugüne bizlere mücadele mirası ve çıkarılması gereken dersler kalırken, egemenlerin payına ise bu heyula düştü.
Mart eylemliklerinden 1 Mayıs’a önce ‘Genel Grev Genel Direniş’ çağrısıyla meydanlara çıkan, boykotlar örgütleyen, sonrada işçi sınıfının safında 1 Mayıs alanlarında buluşan gençler egemen sınıfın, saray iktidarının kabusu olmaya devam ediyor. Denizlerin mücadelesi, tüm dünyada savaş çığırtkanlığının yükseldiği bir dönemde eşit ve özgür bir yaşama giden yolun işçi sınıfı ve ezilen halkların mücadelesinde buluşmakla örüleceğini ilan etmişti. 68 gençliği, savaşa ve emperyalizme karşı uyanmış derya olmuş; barışı ve ezilen halkların, işçi sınıfının iktidarını savunmuştu. Denizler, önce parasız, bilimsel, demokratik eğitim mücadelesinin neferi olmuş, öğrenci hareketinin sorunlarıyla ilgilenmişti. Bununla birlikte bu sorunların dünyanın işleyişine içkin olduğunu görmüş, bu işleyişi tersine çevirecek kuvveti toplamak için daha büyük bir mücadeleye atılmışlardı. Günlük sorunların kalıcı çözümü için, topyekun bir gelecek kavgasına atıldılar. Emperyalist barbarlığa karşı bağımsızlık ve sosyalizm kavgasının temsilcisi oldular. Üniversite sıralarından gelen kuvvet, üretimden gelen güçle, işçi sınıfıyla birleşebildiği her yerde, yeni fırtınalar koparmıştı.
Dünyanın bu düzeni savaş üretiyor. Tersine çevirelim!
Bugünde dünya savaş bezirganlarının elinde! Emperyalist kamplaşma, ABD emperyalizminin hegomanya kurmak üzere dünya halklarına yönelik sömürü cenderesini kaynatmasıyla yükseliyor. Çin ve ABD olmak üzere iki büyük emperyalist kamp merkezinde paylaşım mücadeleleri keskinleşiyor. Başta Ortadoğu; halklara kalan yoksulluk, sefalet, ölüm oluyor. Suriye, Filistin ve Ukrayna başta olmak üzere işgal ve paylaşım kavgaları gençliğin geleceğini, halkların kaderini tayin ediyor. İsrail siyonizmi, dünyanın gözü önünde saldırılarına devam ediyor, Filistin’de 7 Ekim’den bu yana 50 binden fazla Filistinli katledildi, 2008’den bu yana 300 binden fazla Filistinli saldırılar esnasında yaşamını kaybetti. Savaşa karşı barış diyenler siyasal gericilikle, faşist akımlarla, militarizmle durdurulmaya çalışılıyor. Milliyetçi-şoven söylemlerle halkların mücadelesinin önüne geçilmek isteniyor. Savaş ve silahlanma yarışına Dünya’nın farklı bölgelerinde isyan sesleri yükseliyor. Avrupa’da silahlanma karşıtı eylemler, Amerika’da Trump’ın emperyal hedeflerinin karşısında protestolar, milyonlarca insandan çalınan geleceği geri koparabilmek için gerçekleştirilen buluşmalar artıyor.
Savaşa teşvik, gençliğe geleceksizlik!
Tek adam yönetimi, tüm bu emperyal hedeflerin ortasında, pay kapma yarışında sermayedarları ihya ediyor! Savaş sanayisiyle pazara dahil oluyor. Tüm dünyada gelirini en çok artıran savaş tekellerinden Baykar’a verilen devlet teşviği, Türkiye gençliğinin cebinden, geleceğinden çalınıyor. Türkiye’nin savaş ihracı büyüyor, gençlerin yaşam koşulları ise kötüleşiyor. Eğitime ayrılan bütçe azalıyor. Üniversite gençliğinin yüzde 40’ı okurken çalışıyor. Genç işsizlik oranı yüzde 15,1. Kredi ve burs miktarları bir öğrencinin yalnızca eğitimine ilişkin ihtiyaçları dahi karşılamıyor. Türkiye kapitalizminin büyüme stratejisinin başını başta gençler olmak üzere ucuz emek gücüyle sermayenin palazlanması çekiyor. 2025 yılının ilk aylarında iş cinayetlerinde yaşamını kaybeden 18 yaşın altındaki 19 gencin geleceği, sermayedarların karına kar katmasına odaklanmış ekonomi planlarıyla burjuvazinin cebini dolduruyor!Maden sahalarından HES ve barajlara yer altı ve yer üstü kaynaklar peşkeş çekiliyor. Toplu iş cinayetlerinden tek bir patronun bile ceza almadığı bir işçi mezarlığı, emperyalist tekellerin yağma ve sömürü cenneti Türkiye, iktidarın ‘Güçlü Türkiye’ tablosudur.
Saray iktidarı, yerlilik-millilik söylemlerini arkasına alarak bağımlılık ilişkilerini artırıyor. Sermaye sınıfının daha da güçlenmesi için iktidarın çizdiği rota bu bağımlılık ilişkilerine tam gaz devam etmek! Ortadoğu’da savaştan pay kapmak, dünyanın en büyük savaş örgütü NATO’ya daha fazla bağlanmak,ABD ve İsrail’in arkasına hizalanmak bu rotanın güncel parçaları. Halkın üzerinde baskı ve saldırıların artırılması, faşist devlet örgütlenmesinin yollarının döşenmesi, bu rotanın gerçekleşebilmesinin önündeki engelleri kaldırmak üzere gerçekleştiriliyor. Devlet denetleme kurumunun yetkilendirilmesi, başta gençlere olmak üzere gözaltı ve tutuklama furyası, üniversitelerdeki baskı ve saldırılar, kayyum politikaları, seçme-seçilme hakkının gaspı vb. politikalar meşruiyetini kaybetmiş saray iktidarının baskı ve zorla iktidarını devam ettirme çırpınışlarıdır.
Bir yandan da iktidar, “şiddete sıfır tolerans” söylemleri eşliğinde, ev içi şiddeti önleyecek en basit tedbirleri dahi almaktan kaçınıyor. Üstelik kadınları aile içindeki şiddet sarmalına mahkûm eden politikalarla ‘Aile Yılı’ ilan ederek cinayetlerin önünü açıyor. 24 saat içinde 5 kadının katledildiği memleketimizde, kadınları ucuz iş gücü ve esnek ve güvencesiz çalışma koşullarına zorlayan, ''en az üç çocuk” söylemleri, doğum teşvikleriyle kadınları ailenin içine sıkıştıran, yoksulluğa, açlığa iten politikalar ve İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması kadınları şiddetle baş başa bırakıyor.
Marttan bu yana Türkiye gençliği defalarca tüm bu politikaların yaşamından eksiltmesine karşı bir araya geldi. Bir araya gelince yıkılan korku duvarları artık yeni bir yaşamı örgütlemenin ufkuna dönüşüyor. Bu ufkun içerisinde Denizlerden devralınan mücadele birikimi, gençlik mücadelesinin dersleri ve yarınlarımız için istediğimiz bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm düşü var. Gençlik örgütleri olarak kampüslerden atölyelere, liselerden mahallelere her yerde bu ufku genişletmeye, devraldığımız mirası büyütmeye çağırıyoruz! Sokakları, meydanları, 19 Mart’tan 6 Mayıs’a her gün doldurmak, her alanı mücadele alanı yapmak, rotamızı birlikte adımlamaya çağırıyoruz.
4 Mayıs’ı henüz geçmişken, bir kez daha buradan Ordu Fatsa’nın devrimci belediye başkanını, Fatsa’nın “Terzi Fikri”sini, Fikri Sönmez’i ve devrim ve sosyalizm mücadelesinde kaybettiğimiz, kopmaz bir zincirin parçası olarak mücadelesini bugüne kadar taşıdığımız bütün devrimcileri anıyor.
Bütün Eskişehir gençliğini, dünyanın her yanını yağmaya, talana açan emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı sosyalizm mücadelesinde buluşmaya, örgütlenmeye çağırıyoruz!
