Fadime Arslan, 2024/2025 döneminin sadece bir takvimin sonu olmadığını, derinleşen eşitsizliklerin ve çözümsüz kalan sorunların yılı olarak tarihe geçtiğini vurguladı. Arslan, sergiye neden “Tekinsiz Eğitim, Tekinsiz Gelecek” adını verdiklerini şu sözlerle açıkladı:
“‘Tekinsiz’ kelimesi, güvensiz ve huzursuzluk veren anlamına gelir. Ne yazık ki, bu yıl boyunca eğitim sistemimizin tam da bu kavramla tanımlanabilecek bir hale geldiğine tanıklık ettik.”
Sistematik Sorunlar ve Derinleşen Eşitsizlikler
Açıklamada, eğitimin neredeyse her alanında ciddi ihmallerin ve bilinçli tercihlerin yarattığı mağduriyetlere yer verildi. “Tekinsiz okullar” olarak tanımlanan eğitim kurumlarında depreme dayanıksız, temizlenmeyen ve ısınmayan binaların çocukların değil, sorunların korunduğu yerler haline geldiği belirtildi. Eğitim sisteminin ideolojik dayatmalarla bilimden uzaklaştığını söyleyen Arslan, çocukların cemaatlere, tarikatlara ya da sermayeye teslim edildiğini savundu.
“Eğitimin Sahibi Sizsiniz Sayın Yusuf Tekin”
Arslan, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’i doğrudan sorumlu tuttu:
“Bu eğitimin eser sahibi sizsiniz Sayın Yusuf Tekin. Bu sistem sizin bakanlığınızda, AKP iktidarının 23 yıllık karanlık mirasıyla şekillendi.”
Somut Verilerle İddialar Desteklendi
Açıklamada, Milli Eğitim Bakanlığı’nın politikalarının çocukları eğitimden uzaklaştırdığı, taşımalı eğitimin yaygınlaştığı, ikili eğitimin bitirilemediği ve öğrenme kayıplarının arttığına dair çeşitli veriler paylaşıldı. 1,5 milyondan fazla çocuğun örgün eğitim dışında kaldığı, çocuk işçi sayısının 869 bine ulaştığı ve 16-17 yaşlarındaki 9354 kız çocuğunun evlendirildiği belirtildi.
“Bir Öğün Yemek Çok Görüldü”
Türkiye’de her dört çocuktan birinin okula aç gittiğini hatırlatan Arslan, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir öğün ücretsiz yemek sözünü tutmadığını, yerel yönetimlerin yemek dağıtmasının da engellendiğini dile getirdi.
MESEM’ler, Tarikat Protokolleri ve Maarif Müfredatı Eleştirildi
Mesleki Eğitim Merkezleri’nin (MESEM) çocuk emeği sömürüsüne dönüştüğünü ifade eden Arslan, bu kurumlarda 14 çocuğun iş cinayetinde hayatını kaybettiğini hatırlattı. Ayrıca, ÇEDES, Diyanet, Ensar, TÜRGEV ve Ülkü Ocakları gibi yapılarla imzalanan protokollerle okulların dini propaganda merkezlerine dönüştüğünü ve laikliğin tahrip edildiğini öne sürdü. Yeni müfredatın ise pedagojik değil, ideolojik bir dayatma olduğunu söyledi.
Bütçe, Öğretmen Maaşları ve Atama Sorunu
Eğitime ayrılan bütçenin yetersiz olduğunu ifade eden Arslan, Maarif Vakfı’na ayrılan bütçenin 600 kat artırılmasına karşın MEB bütçesinin neredeyse sabit kaldığını belirtti. Öğretmen maaşlarının alım gücünün düştüğünü, 91 bin norm açığı varken yalnızca 20 bin atama yapıldığını ve mülakat sisteminin liyakatsizliği körüklediğini dile getirdi.
“Deprem Bölgesi Hala Konteynerde”
6 Şubat depreminin ardından geçen süreye rağmen deprem bölgesindeki öğrencilerin hala konteyner sınıflarda eğitim gördüğünü vurgulayan Arslan, hayatın normale döndüğü söylemini gerçeği yansıtmadığını belirtti.
Zorunlu Eğitim Modeli ve Öğretmenlere Sürgün Politikası
MEB’in “okumasınlar, çalışsınlar” anlayışıyla 12 yıllık zorunlu eğitimi hedef aldığını ileri süren Arslan, yeni eğitim modellerinin çocukları istismara açık hale getireceğini savundu. Ayrıca proje okullarındaki keyfi atamalarla öğretmenlerin sürgün edildiğini ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın cezalandırıcı bir kuruma dönüştüğünü söyledi.
“Bu Albüm Sizin, Bu Gelecek Bizim”
Son olarak Arslan, “Bu sergi; bir dönemin utanç albümüdür ve her sayfasında sizin imzanız var Sayın Yusuf Tekin,” diyerek açıklamasını sonlandırdı.
Eğitim-İş’in laik, bilimsel ve kamusal eğitim mücadelesini sürdüreceğini vurgulayan Arslan, “Bu eser sizin olabilir, ama bu ülkenin geleceği size bırakılmayacak,” ifadelerini kullandı.
