Merhaba sevgili okuyucular, bugün sizlere dünyanın en çok oynanan ve en eski oyunu olan; “Go” Kore’deki adıyla “Baduk” oyunundan bahsedeceğim. Bu yazımda “Go Nedir”, “Go Nasıl Oynanır?” Konularından bahsederken aynı zamanda insana ne kattığı ve katabileceğiyle alakalı görüşlerime de yer vereceğim. Üniversitede bir arkadaşım sayesinde tanıştığım bu oyun kısa sürede bana çok şey kattı diyebilirim. Şu an oynamaya biraz ara verdim fakat “Go” ile yollarımız henüz ayrılmadı. Bir kez bu oyunu hayatınıza katarsanız bir daha bırakmazsınız diye düşünüyorum.
Şimdi gelelim en çok merak edilen konuya;
“Go (Baduk)” Çin’de ortaya çıkan ve bütün Asya’ya yayılan tahta üzerinde oynanan bir strateji oyunudur. Dünya üzerinde oynanan en eski oyun olan Go, Çin’de ortaya çıkmasına rağmen şu anda Güney Kore ve Japonya’da daha çok oynanıyor. Oyunun Japonca’daki ismi “Go” olarak biliniyor, kısa ve kolay bir isim olması dolayısıyla dünyada da bu isim kullanılıyor.
Go, orijinali 19×19’luk bir tahtada 181 siyah 180 beyaz yuvarlak taşlarla oynanan bir alan oyunu esasında. Oynarken taşların hepsini kullanmak zorunda değilsiniz, genellikle taşların hepsini kullanamadan oyun bitiyor zaten. Oyuna yeni başlayanların daha kolay öğrenebilmesi için 9×9’luk ve 13×13’lük tahtalar da mevcut oluyor.
Oyuna her zaman siyah başlar, taş sayısının beyazdan bir fazla olmasının nedeni de budur. Oyuna kimin başlayacağına (yani kimin siyah olacağına) karar vermek için ise oyunculardan biri eline kaç tane aldığını bilmeden bir avuç dolusu beyaz taş alır. Diğer oyuncu ise bir ya da iki tane siyah taş alır, beyazların sayısının tek mi çift mi olduğunu tahmin etmek için. Eğer beyazların sayısı çift sayıysa ve siyah taşı seçen çift taş aldıysa önce o başlar. Eğer yanlış tahmin ettiyse önce diğer oyuncu başlar.
Taşlar tahtadaki yatay ve dikey çizgilerin kesişim yerlerine yani köşe noktalarına koyulur, kutucukların içine değil. Tahtaya koyulan taşlar esir alınmadıkça tahtadan kaldırılmaz. Her taşın değeri birbirine eşittir, taşlar arasında herhangi bir üstünlük yoktur. Go oyunundaki temel amaç rakibin alanlarını bozmaya çalışırken kendi taşlarınızla alan yapmaktır. Oyun sonunda iki tarafın da alanları sayılır ve kimin alanı fazlaysa o kazanmış olur.
(Ayaklı geleneksel Goban)
Tahtaya koyulan ilk taşlar genellikle sınırları belli edeceğinden nereye konuldukları önem teşkil eder. Bilinen birkaç açılım vardır ve çoğunlukla başlangıçta bu açılımlar kullanılır fakat bu açılımları kullanmadan oynayan yüksek seviyeli oyuncular da var. Go temelde alan çevirme oyunu olduğundan oyun esnasında daha büyük bir alanı kurtarmak için küçük alanları feda etmeniz gerekebilir.
Go, bir strateji oyunu ve temel kurallarını öğrenmek çok basit ancak inceliklerini öğrenmek çok vakit istiyor öyle ki bu oyuna hayatını adayan oyuncular var. Yüzyıllar boyunca Go’yu yenebilen bir yapay zeka programı olmamıştı ta ki “AlphaGo” adındaki program geliştirilesiye kadar. Go, esasında karmaşık ve biraz da sezgisel hamleler yapılan, binlerce olasılık barındıran bir oyun olduğundan yapay zekanın amatör seviye oyunculara yetişmesi bile çok zaman aldı. Ancak 2015’te AlphaGo profesyonel bir oyuncuyu avantajsız yenerek tarihe geçti. Bu konu ilginizi çekiyorsa programla aynı ismi taşıyan “AlphaGo” belgesel filmini izlemenizi tavsiye ederim.
Oyun sonunda beyaz ve siyah taşların çevirdiği alanlar toplanır ve en çok alanı olan oyuncu kazanır. Ancak oyuna siyah taşın başlaması oyuncuya avantaj sağladığından puanlar hesaplanırken beyaza “komi” adında altı buçuk veya yedi buçuk puan verilir. Buçuklu puan verilmesinin sebebi ise berabere kalma durumunu ortadan kaldırmak. Yani beyazın puanı verilmeden önce siyah önde olsa bile beyaza puanı verildikten sonra beyaz kazanabilir.
Go ve Satranç, tahta oyunu olmaları ve dünyada en çok oynanan masa oyunlarından olmaları dışında pek benzer özellik taşımıyor.
Go ile satrançın temel ayrımı Go'da tahtaya koyulan taşın bir daha oynatılamaması (esir düşmesi dışında), Go’da taşlar koyduğunuz yerde kalır ve hamlenizi geri alamazsınız. O nedenle bir taşı tahtaya koymadan önce iyi düşünmeli ve stratejik hamleler yapmalısınız.
Satranç’ta taşlar tahtada dolu şekilde oyuna başlanır, Go’da ise oyuna başlarken tahta boştur sonradan dolar.
Satrançta taşlar karelerin içine konulurken Go’da çizgilerin kesişim noktalarına konulur. Bir diğer fark ise Go’da hiçbir taşın bir diğerine karşı üstünlüğünün olmamasıdır. Satrançtaki gibi taşlar arasında hiyerarşik bir üstünlük yoktur. Ancak taşın konulduğu yere göre önemi artabilir.
Go’nun Türkiye’de tanınırlığı değerli Alpar Kılınç’ın oyunu tanıtma çabalarıyla oluyor. Go’yu “Benim Hayatım” şeklinde nitelendiren Kılınç, Galatasaray Lisesi’nde eğitim gördüğü yıllarda okuduğu “Şibumi” kitabı vesilesiyle Go ile tanışıyor. ODTÜ’de okurken 1988 yılında “ODTÜ Go Klübü”nü kuruyor ardından 1989 yılında kurulan Türk-Japon Dostluk Derneği’nin Genel Sekreterliği görevini üstlenerek burada yıllar boyunca Go’yu tanıtıp öğretiyor. Kılınç, 1995 yılında geçirdiği trafik kazası sonucunda vefat ediyor ancak Kılınç’ın ismi ODTÜ Go Topluluğu’na verilerek ve her yıl anısına “Alpar Kılınç’ı Anma Go Turnuvası” düzenlenerek yaşatılıyor.
(Alpar Kılınç'ın "https://go.metu.edu.tr/alpar-kilinc" Adresinden Alınan Fotoğrafı)
Go’nun kişiden kişiye göre değişen felsefik boyutları olmasının yanı sıra tarihte de büyük hükümdarların bu oyunu oynayarak kişisel hayatlarındaki “denge”yi sağladıklarından bahsediliyor. Efsanelerden birine göre, eski zamanlarda yaşamış bir Çin Kralı oğluna ruhsal dengeyi, konsantrasyonu ve dsiplini öğretmek için bu oyunu icat etmiş. Yine savaş meydanlarda savaş stratejisi amaçlı tahta ve taş götürülerek bu oyunun temellerinin atıldığı da efsaneler arasında.
Go’ya ne açıdan baktığınız ya da bakacağınız sizin oyuna olan yaklaşımınızı şekillendirir. Ben Go’ya “hayatın kendisi” gibi baktım, tahta üzerindeki dengeyi sağlamaya çalışmak, hayatın içindeki dengeydi. Go’da koyduğunuz taşları sonradan hareket ettiremezsiniz o sebeple bir taşı tahtaya koymadan önce iyi düşünmeniz gerekir, gerçek hayattaki gibi… Go oynamak hem günlük yaşamımda odaklanma gücümü arttırdı hem de hayatı olduğu gibi kabul ederek sıradaki hamlelerimi düşünebilmemi sağladı.
“Bu alt tarafı bir oyun ne kadar anlam yüklemişsin” diyebilirsiniz. Fakat oyunu bir kez “hayat” gibi görmeye başlarsanız bir daha geri alamazsınız. Bu nedenle Go’nun benim hayatımdaki yeri ve bana kattıkları oldukça fazla. Eğer siz de “hayata farklı bir pencereden bakmak” isterseniz mutlaka Go’ya başlayın.
Go tahta üzerinde oynanan ve ekipmanları olan bir oyun olmasının yanında online olarak da oynanabiliyor. Her yıl farklı şehirlerde turnuvalar oluyor, Eskişehir’de bu şehirler arasında yer alıyor. Turnuva tarihleri ve Go hakkında detaylı bilgi için; “https://www.tgod.org.tr/" adresini ziyaret edebilirsiniz.
Yine Youtube'da genellikle İngilizce olsa da Go'yu öğrenebileceğiniz videolar mevcut, videolar üzerinden bilgi edinerek online olarak oynamaya başlayabilirsiniz.
Ayrıca ODTÜ'de ve Hacettepe Üniversitesi'nde Go Toplulukları var, bu üniversitelerde okuyorsanız topluluklar sayesinde Go hakkında bilgi sahibi olabilir ve oynayabilirsiniz.
Benim Go ile ilgilenmemi sağlayan bir diğer unsur ise Hacettepe Üniversitesi’nde seçmeli olarak “Go” dersini alabilmem olmuştur. Bildiğim kadarıyla Türkiye'de Go'yu seçmeli ders olarak alabilen ilk ve tek üniversiteydik sonradan bu durum değiştiyse bilemiyorum. Go'yu ders olarak alabilmek de benim oyunu ve tarihini daha iyi öğrenebilmemi sağladı. Tüm dönem boyunca emeklerini ve desteğini bizlerden esirgemeyen kıymetli Eren Hocama teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu yazımızın sonuna gelirken değerli arkadaşım Onur’a da beni Go ile tanıştırdığı için teşekkür ediyorum. Bir sonraki bloğumuzda görüşmek üzere hoşça kalın.
Erişim Adresi: https://go.metu.edu.tr/
Erişim Adresi: https://www.tgod.org.tr
Erişim Adresi: https://onedio.com/haber/go-oyunu-nedir-go-oyununun-felsefisi-nedir-nasil-oynanir-986700
Erişim Adresi: https://www.milliyet.com.tr/molatik/geyik/go-oyunu-nedir-go-nasil-oynanir-89744